Merhaba, ben Stefano. Açıkçası
bu güne kadar yaşadığıma şaşırıyorum, çünkü çok şey atlattım, daha doğrusu
atlattık. Her şey uğursuz bir uçuşla başladı.
New York'tan Los Angeles'e arkadaşlarım Jack ve Michael ile şu anki cehenneme
güzel hayallerle uçmuştuk... Daha önceden güzel bir dubleks ev tutmuştuk, bu
yüzden içimiz rahat bir şekilde uçaktan iniş yaptık, Jack sürekli yeni işiyle
ilgili övgü dolu sözler söylüyordu, oda hiçbir zaman yeni işinde
çalışamamıştı...
Sonunda eve geldik, eşyalar, koltuklar hepsi yerindeydi, hava
kararmaya başladı, ve sonunda karardı, gece film izleyip yattık, ama uyuduktan
yaklaşık 1 saat sonra saat 2 civarlarında bir kaç el silah sesi duyduk.
Ben: O neydi?
Jack: Adamım bilmiyorum, neyse uyumaya
de.....(derken baaaam diye bir ses duyduk)
Michael: Dostum ben dışarı çıkıp
olan bitene bakacağım
Ben: Dostum bence dışarıya
çıkma, çatışma olmalı büyük ihtimalle.
Jack: Dostum! Korkuyorum!
Ben: Haha dostum sakin ol, her
zamanki Jack işte, ne beklersin (dedi ve güldü)
Michael: Neyse adamım, inşallah
kötü bir şey olmamıştır.
Derken elektriklerde gitti,
tabii hepimiz telaşlandık ve elektriklerin gitmesinden 10 dakika sonra Kırmızı
alarm sesleri çalmaya başladı. Nereden geldiğini bilmiyorduk, ama herkes dışarılarda
kaçıyordu. Çok korkmuştuk, kapıyı açtığımızda ise korkunç bir manzara ile
karşılaştık, uçak hemen solumuza düşüş yaptı ve askerler sol tarafa doğru
koşuyordu sivil insanlar ise sağ tarafa doğru kaçıyorlardı..
Jack: Adamım! Savaş mı çıktı? Ne
oluyor burada?
Ben: Dostum çabuk şu çantanın
içine pil su yemek her şeyden doldur hadi Michael! Jack, sende benimle gel.
Jack: Dostum! Bir yere
gitmeyelim çok korkuyorum, burada dursak olmaz mı?
Sonra Jack’ı ikna edip birlikte
olan biteni öğrenmek için koştuk ve birden bire üzerime yamyam gibi bir şey
atladı. Jack ani bir refleks ile ağzını bir tekmeyle patlattı sonra o anki
korku ve şoktan sonra karakola doğru koştuk, sokağın ötesinde karakol vardı,
oraya gidip silah vb şeyler bulmalıydık. Bu olay çok ciddi bir olaydı.
Jack: O neydi dostum, çok
kötü...
Ben: Onlar zombi, kahretsin,
kahretsin!
Jack: Michael nerde? Gelmiyor mu?
Ben: O evde bekliyor, belki
helikopter falan iner bir şeyler olur diye ona bir tane telsiz verdim, diğer
tekide benim yanımda
Jack: Adamım çok akıllısın!
Karakola girdik. Çok korkunç bir
atmosfer vardı, havanın soğuk ama güneşli ve fazlasıyla karanlık hali masmavi
şekilde karakola vurmuş, bu da inanılmaz büyük bir korku bırakmıştı. Sessiz
adımlarla ilerledik ve silah deposuna ulaştığımızda bir zombi üzerime doğru
koştu, ağzından kanlar akıyordu, kolu çıkmış, böbrekleri yerlere değiyordu, çok
iğrençti.
Tek tekmede biraz yalpaladım
onu, Jack’de kafasına beysbol sopasıyla geçirdi ve zombiyi yalan etti. Silah
deposunu açtık ve yeraltı katına inmek zorundaydık, çok ürkütücüydü kan, soğuk
ve fazlasıyla korkunçtu, ama bunu yapmalıydık.
Ben: Jack! bu gerçekten korkunç.
Jack: Adamım inmek zorunda
değiliz!
Ben: Eğer silah bulamazsak
hepimiz ölürüz, sakin ol.
Jack: O ses neydi!?
Ben: Dur, Sessiz ol!
O anda can çekişen bir güvenlik
gördük, bacaklarını kullanamıyordu ve ısırılmıştı, belli ki o az önce
öldürdüğümüz zombi bunu ısırmış, bu da merdivenden yuvarlanmıştı.
Güvenlik: Aaargh! Yardım edin! Lütfen.
Lütfen. (dedi ve alamaya başladı)
Ben: Adamım, yardım etsek mi?
Jack: Şimdi ölecek zaten, bir
tekmede sen at ki acısı kalmasın.
Güvenlik: Lütfen, lütfen, 3 tane
çocuğum var, ben ölürsem ne yaparlar?
Ben: Üzgünüm, zaten bu dakikadan
sonra yaşayamazsın, sessizce yardım bekle, biz sana bir şey yapamayız,
görüşürüz.
Güvenlik: hayır hayır! lütfen
lütfee....
Derken Jack sol taraftaki bıçağı
güvenliğin kafasına sapladı ve kanlar içinde öldü zavallı güvenlik...
Ben: Adamım! Neden onu öldürdün!
Belki kurtulacaktı?
Jack: Adamım 2 dakika sonra
zombi olacak adam nasıl kurtulabilir?
Ben: Senin yaptığın iyi bir şey
değil, lütfen bir dahaki sefer benimde fikrimi al!
Jack: Eeh! Tamam, üzgünüm, ama
ben yaşamak istiyorum!
O anda telsiz çaldı ve Michael'
in sesi geldi.
Michael: Çocuklar! Burada bir
sürü yamyam var! Çabuk kapıyı kıracaklar! Silahları alın gelin!
Ben: Dayan dostum, geliyoruz!
O andan itibaren inanılmaz bir
kaos başladı, inanılmaz hızlı şekilde depoya indik ve bir kaç tane revolver
mermisi, 2 bıçak ve 5 tabanca bulduk, bir kaç tanede cephanelik sonra hızla
yukarı kata çıktık ve tam da dışarı çıkacakken bir kaç tane zombi belirdi,
onları bıçaklayarak atlattık, ve Michael’e telsizden dışarı bir şekilde
çıkmasını söyledim.
Ben: Michael, bir şekilde dışarı
çıkmalısın! o mahalleye girersek hepimiz öleceğiz! Hadi yaparsın!
Michael: Adamım! Ciddi misiniz?!
Pekala pekala yapıyorum!
Ve bana söylediği kadarıyla
hepsi içeri girmiş ve son saniyede üst kattan atlayarak ucuz şekilde paçayı
kurtarmış, sonra büyük itfaiye aracının orada buluştuk, ve o anda yanımızdan
bir asker aracı geçti, bize 'güvenli bölgeye gidiyoruz' dediler, bizde arabaya
bindik. Yaklaşık 20 asker taşıyan bir arabaydı, içinde ise 6-7 asker ve biz
vardık Sonra bize Los Angeles köprüsünden geçeceklerini söylediler.
Asker: Evet, şimdi size test
yapıyoruz, bakalım salgın var mı? (hepimiz temiz çıktık)
Jack: İşte budur! Henüz
sağlıklıyız!
Ben: Asker Bey, neler oldu?
Sizin bir bilginiz var mı? Bu salgın nasıl gerçekleşti? Daha önemlisi ise
nereye gidiyoruz?
Asker: İlk olarak salgın Los Angeles
laboratuvarlarının gizli 8. katında çıktı, oralarda insan yaşamını uzatmak için
deneyler yapılıyordu ve yanlış bir hareketle onları canlandırdılar ama kötü bir
şekilde!
Michael: Biliyordum zaten, lanet
olası bilim adamları sanki adamlara iş yok!
Ben: Peki diğer sorunun cevabını
verebilir misiniz?
Asker: Şu an bu salgınlı bölge
komple yok edilecek, yani köprü patlatılacak, patlatılmadan önce ise yüzlerce
savaş uçakları buraları bombalayacak! Yani inşallah zamanında yetişiriz! Dua
edin.
Jack: Adamım peki diğer yerlerde
salgın var mı? Yani buralar patlatıldığında dünya kurtulacak değil mi? Genelde
filmlerde olmuyor da...
Asker: Şu an sadece bur…
Derken arabanın önüne zombi atladı
ve hepimiz şarampole yuvarlandık... Gözümü
açtığımda ise sabah olmuştu ve Jack Michael' in yarasını sarıyordu...