İstila Başlasın!

Bir virüs hayatımızı değiştirmek üzere…
Açgözlü ilaç şirketlerinin kontrolünü kaybettiği bu virüs insanları ve hayvanları zombilere dönüştürmeye başladı…
Virüs kan yoluyla bulaşıyor. Virüsten etkilenenler gördükleri tüm canlılara saldırıyor ve onları yiyorlar. Ufak sıyrık ya da ısırıklardan sonra kaçabilen canlılar ise 10 dakika ile 60 dakika arasında zombiye dönüşüyorlar.
Zombiler koşabiliyor…
Zombiler ilk olarak 30 Aralık 2010’da, akşam saatlerinde görülmeye başlandı…
Hayatta kalanlar haberleşmeye çalışıyor...
6

Kayıp ruhlar

    Bunları size anlatmam gerekir mi bilmiyorum ama birilerine anlatma ihtiyacı hissediyorum.Son zamanlarda aklı başında(bizden olan) birilerini bulmak gerçekten zor.
   Saat 11:20 pm bunu neden belirtmek istediğimin de farkında değilim belki de bugün yaşadıklarımın yükünü üzerimden atmak istiyorum sadece neyse dışarıdaki tehlikeden uzak güvenli ve karanlık evimdeyim. Elektrikleri kesmişler bu arada bilgisayarımın kalan batarya ömrüyle bir şeyler anlatmak istiyorum dünyaya!
   Gün yeni ağarmıştı. Güneşin ilk ışıklarıyla standart tedbirleri alıp evden çıkmadan önce yatağında güven içinde uyuyan sevgilimin dudağına öpücük kondurup yola çıkmıştım. İstiladan dört gün sonra hayatta ve sağlıklı olan insanlar temiz bölgeye çağrılıyorlardı ama biz buna pek aldırış etmemiştik. Samsun her zamankinden daha bir ıssızlaşmıştı şimdi. Her zaman olduğu gibi hayatta kendi yolumuzu çizecektik ama arkama yaslanıp düşündüğümde bu sefer hata yaptığımızın farkındaydım. Telafisi olmayan bir hata…
    O sabah avlanmak için dışarı çıktığımda sokakta iki aylak(zombi) dolaşıyordu. Aldırış etmeden karşı kaldırımdan koşar adım yanlarından geçtim. Her günkü gibi sessiz şekilde etrafta dolaşacak ve marketlerden yiyeceğimiz bir şeyler araklayacaktım. İstiladan sonra dünyanın düzeni çok çabuk değişti. Eskiden dünyanın en değerli şeyi olan para artık yerini dayanışma ve insanın en temel ihtiyaçlarından olan barınma ve beslenmeye bırakmıştı. Eskiden suç sayılan şeyler şimdi doğanın bir kanunu gibi doğal bir şekilde işliyordu. Yani en azından onların(aylakların) egemen olduğu bölgelerde bu böyle. Sıradan bir markete girdim ve yanımda eve kadar taşıyabileceğim birkaç hazır besin aldım. Saat öğleden sonra 2 gibi eve dönerken bizim oturduğumuz çevrenin aylaklarla dolduğunun farkına vardım ve o anda bir şeylerin ters gittiğini sezmiştim. Sadece birkaç dakika erken marketten çıkıp ya da o gün daha az dolaşsaydım her şey daha farklı olabilirdi.
   Adımlarımı hızlandırdım. Evimize yaklaştığımda bir kadının çığlığı duyuluyordu, bahçemizin önünde aylak topluluğu olduğunu gördüm ve marketten aldıklarımı yere atıp aylakların dikkatini çekmeden arka kapıdan eve girdim ve sevgilime seslendiğimde karşılık alamadım. Ön kapının açık olduğunu fark ettim ve bahçede sevgilimin kadının elini tuttuğunu ve ayaklarından da aylakların çektiğini gördüm. Civardaki aylaklar kadının sesinden ona doğru kendilerini sürüyerek yaklaşıyorlardı. Sevgilimin yanına kadar geldiğimde ikisinin de yaralandığını fark ettim. Kadına yardım için bende kolundan tuttuğumda kadının değişim geçirip elimi sıktığını hissetmiştim. Kadın sevgilimden daha önce yara almıştı galiba!
Bir an başımı kaldırıp etrafıma baktım ve aylaklar etrafımızı sarmadan eve girmek için sadece birkaç saniyemiz olduğunu anladığımda kadın elimi daha fazla sıkmaya ve beni kendine doğru çekmeye başlamıştı. Ayağımla tuttuğu kolunu savuşturup, sevgilimin kolundan çekip eve doğru koşmaya başladık. Kapı girişine kadar geldiğimizde iki aylağın hemen arkamızda olduğunu fark etmiştim. Sevgilimi kapıdan içeri itip kapıyı kapatması için bağırdım. Bunu o anda yapması için gereken tek şey ona bağırmaktı. Dediğimi şükür ki zamanında yapmıştı ve arkamdaki iki aylağa tekme fırlatıp evin arka kapısına koşup kendimi içeri attım.
    Seslendim ama karşılık gelmedi. Yara aldığının farkındaydım ama geçen sürenin ne kadar olduğunu kestirmek güçtü. Mutfakta masanın üzerinde duran bıçağı aldım ve odamıza doğru ağır adımlarla ilerledim. Benim için zor bir durumdu ya ikimizde aylak olacaktık ya da bunu söylemek bile istemiyorum…
   İçeri girmeden önce mutfağa yöneldim ve masanın üzerinde duran bıçağı aldım. Bıçağı sağ elimde sırtıma doğru sakladım ve kapı girişinde durdum. Yatağın üzerine uzanmış yaşlı gözlerle kapıya doğru baktı. Bana seslendi. Bilinci daha gitmemişti ama çok az zamanımızın kaldığının farkındaydım. Bir seçim yapmalıydım. Başucuna kadar yürüdüm ve eğildim. Sol elimi sarı saçlarının arasına geçirip gözlerinin içine bakıyordum.
_Bunu yapmalısın Onur!
Konuşamadım!
_Neyden bahsettiğimi biliyorsun.
_Eğer dönüşmeme izin verirsen artık karşındaki kişinin ben olmayacağımı da biliyorsun.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
_Lütfen bunu bizim için yapmalısın.
Daha fazla dayanamadım…
Elimdeki bıçağı yere bırakıp diğer elimle gözünden akan yaşı silmeye çalıştım. Hafızası gitmeye başlamıştı, bana seslenmeye çabalıyordu ama çıkan sesler sadece anlamsız kelimelerdi.
Ayağa kalkıp onu yattığı yerde doğrultup arkasına geçtim ve duvara yaslanarak onu sıkıca kavrayıp sarıldım.
Birlikte paylaşabileceğimiz az bir zamanımızın kaldığını biliyordum.
Kafasını yaslamış olduğu göğsümden yukarı gözlerimin içine bakar şekilde bunu ona nasıl yapacağımı düşünüyordum.
           Konuşmuyor, elleriyle ellerimi kavrayıp sıkmaya çalışıyordu. Dönüşüm geçirmeye  başlamıştı. Artık karşımdaki sevdiğim kişi ve onun ruhu olamazdı. Gözlerinin içine bakarak onunla bağlantımızın kesilmediğini anlamıştım. Dudaklarımı dudaklarına yaklaştırıp son bir öpücük kondurmak için başımı eğdim. Aylaklar gibi davranmamak için son bir kez kendini kastığının farkındaydım. Elveda öpücüğünü veriyordu bana. Onu sardığım elimden birini yavaşça boğazına götürüp nefes almasını engelledim. Kollarımın arasına kendini bırakmaya başladı. Kendimden uzaklaştırarak yatağa yatırdım. Bir kez daha sarıp o sıcaklığını bir kez daha hissetmek için neler vermezdim…

    Akşam olup onu arka bahçeye gömdükten sonra kafamın güzel olması için biraz içtim. Daha sızıp kalmadım, uyuyamıyorum bile. İçimde buruk bir acı ve onu bastırma ihtiyacı hisseden hırs ve öfke sadece bunlar var. Benim gibi birileri hala hayattaysa lütfen…

    Eğer bunu okuyan birileri varsa onları istilaya karşılık vermeye çağırıyorum.
6

İstanbul-Yenibosna

İnsan etiyle beslenen canavarlarla ilk tiyatro'da karşılaştım,bir komedi oyunumuz vardı,tüm oyuncu arkadaşlarımla çok mutluyduk,oyunumuz çok güzel ilerliyor seyirciler bizleri kahkahalarla izliyorlardı,kalabalıktı çünkü oyunun galası yapılıyordu.Oyun esnasında sahneye o yaratıklardan biri girdi seyirciler gülmeye başladı,bizler ne olduğunu şaşırdık,başta zombi maskesi takmış bir densizin bize şaka yapmak istediğini düşündüm,arkadaşım durdurmak için üzerine yürüdü ve ani bi hamleyle zombi saldırdı,seyircilerin kahkahaları gittikçe yükseliyor bununda oyunun parçası olduğunu düşünüyorlardı.Salonun arka tarafından bir çocuk çığlığı geldi canavar bir çocuğa saldırmış parçalıyordu ve aniden büyük kapı kırıldı salona onlarca zombi girmeye başladı önlerine gelene saldırıyorlardı.Orada ölen insanların yarısı ezilerek ölmüş olmalıydı büyük bir arbede yaşanmıştı.Ben kız arkadaşımı alıp arka kapıdan kulisin olduğu taraftan kaçtım dışarıya çıktığımda silah ve bomba sesleri geliyordu,ortalık kan gölüne dönmüştü.Arabaya atladık ve zorda olsa eve gelmeyi başardık,kapıyı açtım içeriye girdik aniden kız arkadaşıma zombi saldırdı bu zombi evdeki temizlikçi kadın yüksel ablaydı,kız arkadaşımın yüzünü parçaladı,şuan hala onun şokundayım ve ağlıyorum,günlerdir kendi odama sığınmış durumdayım,kapı kilitli,içerde kız arkadaşım ve temizlikçi kadın var,şuan çok hırçınlar çünkü onlarda benim gibi bir şey yiyemiyor,yukarıdaki komşu hayatta kalmış sepetle yiyecek şeyler gönderiyordu,bugün göndermedi,sanırım o da öldü.Çok açım buraya hapis oldum ve şuan önümde dolabımdan aldığım silah var mesajı gönderdikten sonra kafama sıkacağım,en azından cesedim kalır.Ben umudumu yitirdim siz umudunuzu YİTİRMEYİN!

12

2 Ocak - ODTÜ, Ankara

Sabah uyandığımda bütün oda bomboştu. Birkaç kızın çığlığını duyar duymaz pencereye koştum. Uzuvları eksik, elbiseleri yırtık garip görünüşlü birkaç yaratığın bir kızı kovaladığını gördüm. Kız hem koşup hem arkasına bakmaya çalışırken tökezleyip düştü. Daha kalkmaya fırsat bulamadan yaratıklar kızın üzerine çullanıp ısırıp etlerini koparmaya başladılar. Bense bunları sanki sinemada seyredercesine seyrediyordum. Sanırım hala bir önceki akşam içip yattığım uyku ilacının etkisi vardı. Bu kovalayan yaratıkların birer zombi olduğunu, kaçan kızla da beraber aynı dersi almış olduğumu anlamam biraz uzun sürdü. Kafamı zavallı kızı parçalayan yaratıklardan kaldırıp şehre baktım. Ufka kadar bir çok yerden dumanlar yükseliyor, 100.yıl taraflarından silah sesleri geliyordu. O an ne yapmam gerektiğini biliyordum, ailemin veya arkadaşlarımın bu durumdan canlı kurtulamayacaklarını biliyordum, ama ben yaşayacaktım.

Odaya dönüp nelerim olduğuna baktım. Yaklaşan kış için kalın birşeyler almalıydım yanıma. Bütün dolapları yerlere döktüm. Neyseki dağcılıkla uğraşan arkadaşımın bundan sonra eşyalarına ihtiyacı olmayacağına emindim. Ufak, hafif ama ihtiyacım olacağını düşündüğüm çoğu şeyi aldım. Bir de kendimi korumak için bir silaha ihtiyacım vardı. Masa ve veya sandalyelerin ayaklarını kırıp almak neredeyse imkansızdı. O sırada yatağın altındaki buz çekicini farkettim. Bu titanyum çekicin Ağrı dağının tepesine çıktığını bilsem de, bu seferki görevi beni korumaktı. Dolaptan bir kaç yiyecek birşey bulsam da bunların beni en fazla iki gün idare edeceğini farkettim. Gerekli şeyleri aldığıma emin olduktan sonra odadan çıkmak için kapıya yöneldim.

Kapının kilidini açmadan önce uzun bir süre koridoru dinledim. Hiç bir ses duymadığıma emin olduktan sonra kapının kilidini çevirdim. Kilit sesinden sonrada bir süre dinleyip kapıyı açtım. Gördüğüm manzaradan herkesin yurdu aceleyle terkettiğini, kimsenin de en son oda olan benim odamın farkına varmadığını farkettim. Yavaşça koridorda ilerleyip kapıları açık odalardan içeri baktım. Kat kapısına kadar olan kapıları kapalı olanlar hariç hiçbirinde kimse yoktu. Odalardan emin olduktan sonra kat kapısına yaklaşıp kapattıp kollarının arasına sandalyelerden birinin ayağını soktup arkasına yangın tüpünü dayadım. Böylece birisi kapıyı zorlarsa duyacaktım. Daha sonra koridorun ortasına geldim, bütün cesaretimi toplayıp bağırdım; 'Kimse var mı?'. Bir süre cevap için bekledim fakat hiç bir ses duyamadım. Daha sonra yiyecek ve malzeme bulabilmek için odaları araştırmaya başladım. Açık kapılı odalardan sonra kilitli olanlara sıra gelmişti. Bunları açmak için kilit kısmına attığım tekmeler yeterli oluyordu, tahta kasaları kırılarak açılıyorlardı hemen. Bulabildiğim yiyeceği koridora yığdım. Tam bu geceyi yurdumda, en üst kattaki odamda geçirip geçirmemeyi düşünürken duyduğum helikopter sesleriyle cama koştum, 15 kadar helilopterin şehir merkezinden kalkıp doğuya doğru gittiğini gördüm. Bu helikopterler önemli kişileri taşıyor olmalıydı. Gittikleri yerde de güvenli olmalıydı. Helikopterler kaybolana kadar izledim.

2 gündür yurdun üst katından çıkmaya cesaret bulamadım. Yılbaşını dolapların birinde bulduğum iki sıcak birayla kutladım. Etraftan hala arasıra çığlıklar duyuyorum. Yarın okulun en yüksek binası MM e çıkıp etrafı gözetlemeyi düşünüyorum.

Yalnız Mustafa
1

Ankara/umudum tükendi

dünyanın ve memleketin her köşesinden internete düşenler..camdan her baktığımda sokağımda gördüklerim..tüm dünya çıldırdı ama ben oldukça sakinim. sadece umudum tükendi. her gün bir müdahale gelecek, bir ilaç geliştirilecek diye bekledim..ama günler geçtikçe umudum tükendi. evde erzak tükenmek üzere. sokakta dönüşmüş hayvanlar ve insanlar av peşinde. belki sokağın sonundaki markete bir şekilde ulaşabilirim ama bunun için gerekli azmi bana verecek herhangi bir umut kırıntısı bile yok. sonsuza kadar bu şekilde yaşamak? sevgilim yan odada. çok aç. çok acı çekiyor. beni hiç bir zaman istemediği kadar istediğini biliyorum. çıldırmış gibi istiyor hem de. son kez sarılmaya gidiyorum ona..
1

4 Ocak, 10:15, Afyon

İzmir'den çok uzaktayız. Evden bizi bir grup direnişçi kurtardı. Silahlarımız vardı ancak mermimiz bitti. Tekrar sopaya dönüş yaptık. Bulduğumuz araçlarla sürekli ilerliyoruz doğuya. Şu anda Afyon girişinde bir dinlenme tesisindeyiz. Az önce kahvaltı sırasında saldırıya uğradık bir grup zombi tarafından. Sopalarımızı alıp üstlerine gittik. Pek umursamıyoruz artık. Dönüp kahvaltıya devam ettik.

"Direnin" diyesim bile gelmiyor, kurtuluşa olan inancımı yitirdim. Yine de yaşayın yaşayabildiğiniz kadar.




2

İstanbul - Sultangazi

3 ocak gece 02 : 46

----- gecede ayak sesleri -------

Bi anda ortalık şenlendi burada.
Bir arabanın ani fren sesi duyuldu ilk ve peşinden uzun ve aceleci bir koşu içinde olduğu belli olan ayak sesleri. Araba sesini duyan biz balkondan kendimiz belli edercesine bakındık. Araba mavi bir doblo’ydu ve koşan kişi yanına geldiğinde arka kapısı açıldı. İçinde yüksek sesle Orhan gencebay çalıyordu. koşan adam içine attı kendini. Kapı hızlıca kapandı ve araba patinaj çekerek kayboldu, peşinden ise altı zombi koşarak çıkageldi. İyice sindik biz. Arabanın ileride bi yerde fren yaptığını duyduk. Tam o anda arka sokakta büyük bir patlama oldu. Kırılan camların çıkardığı sesler ve tiz çığlıklar yankılandı. Binamızın camları da neredeyse kırılacak gibi oldu. Hemen sonrasında iki el silah sesi duyuldu arabanın gitmiş olduğu yönden ve arabanın yeniden patinajla kalkış yaptığını duyduk. Ne olduğuna anlam veremiyoruz. Bir süredir çeşitli teoriler üretiyoruz bu konuda ama elle tutulur bir şey de yok. Kim bu adamlar? Nasıl da rahat takılıyorlar ve en önemlisi ne yapmaya çalışıyorlar ? en az üç kişi olduklarını biliyoruz. Bir koşan adam, diğeri kapıyı açan, diğeri ise arabayı kullanan. Şimdilik olanlar bu. Tüm gerginliğe rağmen biraz da olsa uyumalıyım. patlayan bomba veya her neyse hala beynimde patlıyor. yiyecekler azalıyor. belki de ikiyüz metre ilerideki markete bi,r çıkartma yapmak gerekecek. tüm bu düşünceler içinde nöbeti selçuğa devredip dinlenmeye çekiliyorum.
0

İstanbul - Sultangazi

gece 01:10          -----Fikir bombardımanı-----



Selçuk, ben ve abim durmadan fikir üretmeye çalışıyoruz. Ne yapmalıyız, nasıl yapmalıyız diye. Şu an için kafalarımız karma karışık. Bir çıkar yol bulana kadar buradayız. Zaten dışarısının da buradan daha güvenli olacağını zannetmiyoruz. Bu güvenli sığınağımıza ise her daim korku ve geginlik hakim. Dikkat çekmemek için elimizden geleni yaparak dışarısını gözlemeye devam ediyoruz. Karşı binaya yapılan baskından sonra pek bir hareketlilik olmadı. Balkonumuzun hemen altında ise nalburun çırağının cesedi yatmakta. Kimi zaman donmuş gözleriyle göz göze geliyorum ve bu bile beni ürpertmeye yetiyor. Şimdi nöbet zamanı. .
1

3 Aralık Kadıköy-İstanbul

Bugün oldukça korkutucu ve heyecanlı birgün oldu.

Birkaç semt ilerde oturan yakın bir arkadaşımdan haber aldım. Ailesi Adapazarında olduğu için bu olaylar cereyan ettiğinde evde tek başınaymış. 3 gündür dayanmaya çalıştığını ama tek başına çok korktuğunu ve virüslülerin apartmanın içerisine doğru ilerlediğini söyleyince ona yardıma gideceğimi söyledim. Bende çok korkuyordum ama en yakın arkaşlarımdan birini tek başına bırakmaya gönlüm razı olamazdı. Ailem önce karşı çıktı ama onlarda arkadaşımı çok sevdikleri için gitmeme gönülsüzde olsa razı oldular.

Önce arabaya ulaşmam gerekiyordu.Bahçede parçalanmış halde dolaşan virüslülere yakalanmadan arka bahçeye erişebildim. Arka odanın camından aşağıya çarşaflarla yaptığımız bir iple arka bahçemize indim. 1. katta oturmamızın büyük şansızlık olduğunu düşünürken bu durumu en azından bir avantaja çevirebildik. Evimizde silah namına birşey olmaması ise o kadar kötü ki...Silah olarak elektrik süpergesinin sopasını kullanmam ise olayı trajikomik bir hale soksa da o kalın demir sopa birkaç tane yerde sürenen zombinin kafasını patlatmama yardımcı oldu.

Arabaya ulaşınca herşeyin çok kolay olacağını düşünmüştüm ama yanıldım. Yollar enkaz içindeydi. Etrafta insanlara ve virüslülere ait cesetler vardı. İlk başlarda üstünden geçmemeye çalışsam da bununla vakit kaybettiğimi anlayınca üstlerinden geçmeye başladım. Oldukça rahatsız edici bir durumdu. Ömrümün sonuna kadar çatırdayan kemik seslerini unutamayacağım...

Ana caddeye kadar ortada birkaç grup insan gördüm. Herkes arabalarına yükleniyor, biran önce yola çıkmaya çalışıyordu. Ara sokaklarda ise tek tük virüslüler dolanıyordu. Ancak işin rengi ana caddeye çıkınca değişti. Virüslüler gruplar halinde saldırıyordu. Çok kalabalıklardı. Hızla üstlerine sürerek onları atlatmayı desenemde o kadar fazlaydılar ki aralarında sıkışıp kaldım. O anlarda çok korktum, çığlıklar attım. O kadar çaresizdim ki ölümü ensemde hissettim diyebilirim Akıllarının çalıştığı pek söylenemez ama oldukça saldırgan oldukları için camları yumruklamaya arabayı ittirmeye çalıştılar. Neyse ki askeri birlikler halen civardaydı. Benim gibi sıkışıp kalmış arabalara yardım etmek için panzer ve tanklarla virüslülerin üstlerine geliyor, ateş açıyorlardı. Bu şekilde kaçmayı ve arkadaşıma ulaşmayı başardım.

Arkadaşımın evinin civarında da virüslüler vardı. Camdan arabamı görünce yanında küçük bir çantayla aşağıya indi. Yanında bir silah vardı. Babası ara sıra ava çıkardı. Ama silah kullanmayı hiç öğrenmemişti. Arabaya gelirken üstüne atlamaya çalışan bir virüslüye ateş etti. Göğsünden vurulan virüslü daha saldırganlaştı. Arabadan çıkıp ona yardım etmek zorunda kaldım...Evet hemde elektrik süpürgesi demiriyle. Daha sonra silahı virüslünün kafasına nişan alarak ateşledik. Bu seferlik kurtulmuştuk. Hızlıca eve döndüm .Yolda insanlara saldıran virüslüler, kaçan insanlar, küçük askeri birlikler ve kalabalık gruplar halinde virüslüler gördük. Arabımızı durdurmaya çalışanlar olduysa da kimseye yardım edecek durumda değildik. Eve yakalanmadan girebildik. Arkadaşım hala şokta. Adapazarında ki ailesine ulaştı. Onların durumu burdan daha iyi. Küçük bir köyde oldukları için henüz bir virüslüye rastlamadıklarını söylediler. Oraya gitmek iyi bir fikir olabilir mi? Ama Kocaeli istila altında. Ordan geçmeden Adapazarına gitmemiz mümkün değil!!!
4

Ayrıntılar, Kocaeli

Kurtulduğumdan ve ayrıntılardan sonra bahsedeceğimi söylemiştim;

Biz kampüsten nasıl kurtuluruz diye düşünürken, zombiler içeri girmeye başlamıştı. Artık karar verme diye birşey yoktu. İçeriyi bildiğimden dolayı buranın 3 çıkışı vardı. Birisi ön diğeri arka bir diğeri de hizmetlilerin çalıştığı bölümün ufak demir çıkış kapısı. Daha çok ön kapıya yığılmalarının yanında arka kapıda da zombilerin olduğunu biliyorduk. Arkadaşımı da yanıma alarak hizmetlilerin çıkış kapısı olan yere doğru koşmaya başladık. Bu arada gözü dönmüş yaratıklar insanları yakalamaya başlamışlardı. Bense beyzbol sopam olmasına rağmen korkudan olsa gerek bir kere bile sallayamamıştım üzerlerine...

3. çıkış kapısının bulunduğu odanın kapısına geldiğimizde kapı kilitliydi. Bu oda koridorun sonundaydı ve üzerimize gelen zombilerden artık kaçma şansımız yoktu. Kapıyı ne kadar tekmelesekte açılmadı ama çok hasar almıştı. Arkadaşım "şimdi bittik işte serhan" diye bağırdığı an kapının kilidi içerden açıldı ve hemen içeri daldık. Kapıyı açan arkadaşım kaybettiğimiz arkadaşımız Mert'ti. Benimle merkezdeki arkadaşın evine koştuğu sırada 2 zombinin saldırısına uğradığını ama şansa bir askeri aracın orda olup onu kurtardığını ve buraya getirdiğini anlattı. İşler yolunda gitmeyincede kendisini buraya kilitlemiş. Kapıyı aslında kimseye açmayacağını ama arkadaşım bağırınca bizim olduğumuzu tanıdığını ve açtığını söyledi. Bu çıkış kapısının arkasıda 3-4 metre boyunda normal telle çevrili olduğunu sadece çöp kutularına çıktığını söyledi. O sırada tekmeleyerek hasar verdiğimiz kapılara zombiler dayanmıştı bile...

Kapı zombilerin darbelerinden artık kırılmak üzereydi. Biz dış kapıdan çıkmış bu telleri nasıl geçebileceğimizi düşünüyorduk ama nafile. Zombiler o sırada odaya girmek üzereydi ve bu sefer 2. defa bizi kıstırmışlardı. Dış kapı normal ittirince açılan kapılardan, hem de yarısı cam. Ama 2 kapı kolunun arasına bir sopa sıkıştırsak açılmazdı. Zombiler girmeye başladığı anda beyzbol sopam aklıma geldi ve kolların arasına beyzbol sopamı sıkıştırdım. Bu sopanın bu işe yarayacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Bu onları az da olsa oyalardı. Şimdi biz dışarıdaydık onlar içerde.

Az bir vakit sonra camları indirmişlerdi bile.

O sırada "çocuklar geri çekilin" diye bağıran biri tellerle birlikte arabayla içeri daldı. Telleri yerinden uçuran ve yanımıza gelen kişi Hakan abiydi. Tam zamanında geri dönmüştü ve belkide 2. defa hayatımızı kurtarmıştı.

Arabaya atladık ve ilk başta olduğumuz yere geri döndük. Bizim meşhur öğrenci evimiz...

Geldiğimiz sırada arkamızda bıraktığımız 2 arkadaşımız hala evdeydi ve bir market yağmaladıklarını söylediler. Bol miktarda yiyecek ve suyumuz var. Ev dubleks ve terası var. Burada yeterince güvendeyiz, çıkmayı düşünmüyoruz. Kocaelinde zor durumda olan varsa yanımıza alabiliriz. 6 kişiyiz şuanda.

İstanbul'a gitmem gerek diye çıktığım eve geri döndüm. Bir adım bile ilerleyemedim. Ama ailemle 3-4 kere iletişime geçtim hala iyi olduklarını söylüyolar. Bu beni az da olsa rahatlattı.

Artık beyzbol sopam yok. Ama görevini tamamladı ve hayatımızı kurtardı...
1

1 Ocak-4 Ocak 2011 Eskişehir 16:28

Merhaba,yine ben.Şanslıyım ki tekrar yazabildim.
Hala hayattayız ve şimdiye kadar kayıp vermedik.
Eskişehir şehir merkezindeyiz hala,gidilebilecek şehirleri araştırıyor,tartışıyoruz.Asla hiç bir şehrin merkezden
uzak kesimlerine normal koşullarda gitmemeye ve tek başına yolculuk etmemeye karar verdik.Yolunuza çıkan marketleri,hırdavatçıları,varsa silah dükkanlarını soyarsanız soyun,biz öyle yapacagız bazan.

Sonra babamla birlikte ablamların yanına döndük.Yengeme ne diyecegimi bilemedim,çok ısrar etti ve bana vurdu ama babam mecbur kalmıştık dedi.Bizimle konuşmuyor çünkü küçük dayım artık yok.Büyük dayım yani abisi gelsin istiyor.Arayabildik,şehrin öbür yanında oldugunu,ölmezse gelecegini söyledi.

Silahlanıp yine yollara düştük,evde vardiyalarla uyuyoruz,binamız apartman yani endişe yok.6cı kattayız,buraya kadar çıkamazlar,asansörü kapattık.Elimizde silahlar ve fenerlerel merdivenlerden hızlıca inerek dışarı çıktık arabamıza babam ile binerek polis merkezine gittik.Orası sakindi,ölen yoktu.Az polis vardı.Kendimizi tanıttıktan sonra yardım istedik.Bize kendilerininde zor durumda oldugunu,askerin kendisini savundugunu,devlet organlarının şu anda pek işbirligi yapmamamalarıdan dolayı nedense çaresiziz dediler.Tamam dedik ve bir süpermarkete gittik,yiyecek stogu bulmaya,elbette orada biz yenmezsek.

Süpermarkete gittik,yolda yer yer cesetler ve zombiler vardı.Yaratıkları sopayla öldürdüm başkalarına bulaşamasınlar diye.Markete girdik,bazan cesetlerle karşılaştık,hem müşterilerden hem çalışanlardan.Bir kasiyer gördüm,ayaktaydı,seslendim,arkasını döndü,degişmişti.Bana dogru koştu.Babam uzaktan ateş etti,kasiyer yere yıkıldı.

Hemen sepetimizi agzına kadar doldurduk ve çıkmaya hazırlandık.O sırada birisi 'Yüce tanrım insansınız'diye bagırdı.Arkamızı döndügümüzde bir kasiyer kızın bize seslendigini,mazeme odasına çagırdıgını anladık.Hemen koştuk.Adı Nisan olan bu kız burada çaışıyordu,onu tanıyordum hatta,bazan sırf bu kasiyer bana baksın diye sırada bekledigim bile olmuştu,hoş kızdı.Bize müşteri olarak gelen birinin burada bu şey yaptıgını anlattı,bir gün içinde burası harap olmuş,kız saklanmış ve biz gelinceye kadar çıkmamıştı.

Onu yanımıza aldık.Akşamüstü yada sabah erkenden tekrar çıkıp,üniversitelerle tren istasyonuna bakmak istiyoruz.
1

Salgın Hakkında Teoriler - Zombiesever ,Mersin

İnternet üzerinden ulaşabildiğim hiçbir kaynaktan kesin bir bilgi elde edemedim ama teorimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Eskiden hep 3. Dünya Savaşı biyolojik silahlar ile yapılacak diyorduk.Salgın da buna benzer bir şey oldu.Parçalanan Dünya ekonomisini yerine getirmek hatta sosyalizmin uygulanması salgının başlatılmasının amacı olabilir.Elde ettiğim bilgilere göre Dünya nüfusunun %24ü öldü ve  %40'ı da hastalığa yakalandı.Çin salgından en fazla etkilenen ülke ve salgının başlama yeri Amerika olarak gösteriyor.Tahminlerimce salgın Amerika tarafından kasıtlı olarak yayıldı ve hastalığın ilacı onlarda mevcut.Orta - üst düzey sınıfa dahil bütün zenciler ekstra korumalar -Obama'nın sayesinde- altında.Hastalığın ilacının yine Amerika tarafından pazara sunulacağını düşünüyorum.Bu zamana kadar kendimize dikkat etmeliyiz.Salgın -eğer onlar tarafından yayılmışsa- onların da kontrolünden çıkabilir.Bildiğiniz üzere virüsler mutasyon geçiriyor.Herkes kendine dikkat etmeli.Dediğim gibi bu benim teorim , hatalarıyla , eksikleriyle , doğrularıyla.Sizin teorilerinizi de bekliyorum.
3

3 Ocak 2010 , Mersin

Bütün gün boyunca son bir haftada internet , TV , ülke ve dünya çapında ki gazeteleri araştırdım.Enfeksiyon hakkında çok az bilgi var.Araştırmaya devam ediceğim ve size raporumu sunacağım.Bu arada dışarıdaki silahları eve getirdim.Aileme hala kullanımları konusunda hiçbir şey bilmediğimi söylüyorum.Boş vakitlerimde dumblelarla çalışıyorum.Önceden body e gitmiştim zaten.Hatta inanırmısınız Call of Duty 4 serverları hala dolu.Ya zombieler oynuyorlar ya da , COD4 müdavimlerinin oluşan salgından haberi yok.

Bu arada izlemenizi önerdiğim bir film var : Zombieland.
0

31 Aralık - 2 Ocak , Mersin

31 Aralık 2010 , Mersin'den Antalya'ya Yolculuk veya biz öyle sanıyorduk
31 Aralık günü sabahın erken saatlerinde arkadaşımın yanına gittim.Yazlık sitelerinde 3 arkadaş yeni yılı karşılayacaktık.Saat 13 gibi yola çıktık.Dört saatlik yolumuz vardı.Ülkede ki gelişmelerden haberimiz yoktu ama Mersin de güvenlik açısından ekstradan hareketlilikler vardı.Yılbaşı dolayısıyla diye düşündük.
Mersinden daha yeni çıkmıştık ki , büyük bir polis konvoyu tarafından durdurulduk.Yolu kesmişlerdi.Daha önce görmediğim zırhlı polis araçları vardı.Polisi görür görmez tam anlamıyla şok olduk.Arkadaşım iyi araba sürüyordu fakat yaşı 16 idi.Benim de öyle.Polis cama yaklaştı ve tam : ‘Beyfendi dünya çapında ki sağlıksal sorunlar yüzünden ülkemizde olağan üstü hal ilan edi..’ derken sustu.’Hayırdır beyler arabayı mı kaçırdınız’ dedi.Hiçbir kaçar yol yoktu , olağanüstü hal kelimesi de bizi hayli korkutmuştu.Arabayı kenara çektiler ve sonradan gelen bir polis otosuyla Mersin / Merkez çocuk karakolunun yolunu tuttuk.Yeni yılı böyle geçireceğimiz için hayli sinirliydim.

31 Aralık 2010 Akşamı , Karakol , Mersin

Hayatımda ilk kez bir karakola giriyordum ve bu da bir hücre ile sonlanacaktı..Aman Allah’ım ben böyle tahmin etmemiştim.Amirin iki nasihatinden sonra ailelerimiz aranacak ve teslim edilecektik.Polis bizi hücreye yerleştirdikten sonra ülke çapında biyolojik bir krizin varlığından ve burada güvende olacağımızdan söz etti.Ben tek başıma başka bir hücredeydim.Benden başka tinerci kılıklı 13-14 yaşlarında bir çocuk daha vardı.Arkadaşlarımla aynı hücrede olmadığım için üzgündüm.Çocuk bana döndü ve ‘yar… yiyeceğiz biz burada abi olanlardan haberin var mı dedi.’ Çocuk güvenilir bir tipe benziyordu.Muhabbeti koyulaştırdık ne olup bittiğinden bahsettik.Çocuk beni daha da korkutmuştu.Dışarıdan gelen siren sesleri , bağırış çağırışlar da cabasıydı.

2010 'un Son Saatleri , Karakoldan Kaçış , Mersin
Tahminimce saat 21 civarındaydı.Ailemi ve beni bu halde gördüklerinde başıma gelecekleri düşünüyordum.Aslında pek telaşlanmama -bunu sonradan anladım ki - gerek yokmuş.Arabayı kullanan arkadaşım -arkadaşım hikayemde kısa süreli yardımcı oyunculuk yaptı bu nedenle ismini vermiyorum- hücrenin kapısını açtı.Ne olduğunu kestirememiştik.Perişan haldeydi.Çocuk ve ben çıktık.Kolu yaralıydı.Ne olduğunu sormama gerek kalmadan harıl harıl anlattı.İzlediğimiz zombi filmlerinin gerçek olduğunu ve dışarıda tehlikeli kapışmaların olduğunu söyledi ve ekledi : ‘ Burada güvende değiliz.’Onların bulunduğu hücreye baktım ,diğer arkadaşım kanlar içinde yerde yatıyordu.Onun da kolunda sıyrıklar vardı.Tecrübelerime göre en ufak bir sıyrık enfeksiyonun kapılması için yeterliydi.Ona bundan bahsetmedim , pek te farkındaymış gibi görünmüyordu.Şimdi yapmam gereken tek şey onu başımdan sallamaktı.
Karakoldayız o zaman etrafımızda ne silah , cephane varsa toplayalım dedim.MP5 ve klasik polis silahlarından 4 tane aldım.Hayatımda hiç kullanmamıştım.Ama boşuna Call of Duty oynamıyordum.Polis kaskları , çelik yelekleri derken tam teşekküllü hale geldik.Bu kadar cesur anlattığıma bakmayın o dakikalarda kendimde bunları kullanacak cesaret , güç görmüyordum.Tek derdim arkadaşımın zombi olmaması veya ondan en kısa zamanda kurtulmaktı.Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

2011'in İlk Saniyeleri , Hayatımın İlk Cinayeti , Mersin
Gözüm arkadaşımın üstündeydi.Bu arada diğer çocukta olan biteni farketmiş olacak ki onu dikkatlice incelemeye başladı.Arkadaşım 'İşiniz bittiyse hadi çıkalım şuradan , caddeye çıkar çıkmaz en yakın kapısı açık arabaya atlıyorsunuz' dedi.Tanrım buradan nasıl kurtulacağımızı zerre düşünmemiştim.Araba kullanmayı sadece arkadaşım biliyordu ve ona ihtiyacım vardı ki kusmaya başladı.Beklediğim an gelmişti.Arkasından yavaşça yaklaştım ve kafasına bir kurşun sıktı.Yerde yığılıyken iki kurşun daha -Zombieland filminde , double shoot kuralı- sıktım.Bütün elim kan içinde kaldı.Hemen elimi yıkadım.Temasla bulaşacağını düşünmüyordum ama işimi sağlama almalıydım.Polis karakolunda bile kimsenin bulunmaması beni çok korkutmuştu.Bütün Türkiye'ye göre enfeksiyon en önce ve en hızlı Mersin'de -bu kanıya sizin yazdıklarınızı okuduktan sonra vardım- olmalıydı.
Neyse öyle yada böyle dışarı çıktık ve bir motora atladık.Motor sürmek için doğmuştum meğer , bebek oyuncağı.Ama sokakların helini gördükten sonra tek hedefim olan ailemin yanına gidip gitmeme konusunda kararsızlaştım.Başka çarem yoktu.Hayatımda ki tek önemli insan olan annemi görmeliydim.
2010 Sabah 4 , Evimiz , Mersin
Ufak bir yolculuktan sonra siteye geldik.Güvenlik yerinde yoktu ve kapı kapalıydı.Arkamda ki çocuğu unutmamıştım.Yolda öğrendim ki ismi Dinçer'miş.Pek konuşmayan bir tip.Yüklerimizi motorda bıraktık ve yanımıza ikişer silah alarak bizim dairenin yolunu tuttuk.Eğer ailemden biri zombiyse ne olursa olsun onları öldürmemeye karar vermiştim.Çocuğa da söyledim , ben emir vermeden sakın ateş etme.Üçüncü kata çıktık ve zili çaldım.Yüksek sesle 'Baba benim' gibi söylemlerle dönüşmüş olmadığımı kanıtlamaya çalıştım.İçeri girer girmez banyoya atıldık.Önce ben sonra Dinçer iyice yıkandık.Alt katımızda oturan teyzemlerde bütün eşyalarını toplayarak bize yerleşmişti.Erzak konusunda sıkıntı yoktu.Şimdilik bütün ilgi Dinçer'in üzerindeydi.Ben başımızdan geçenleri müthiş bir şekilde çarpıtarak anlattım.Karakoldan , zombi olan arkadaşımdan bahsetmedim.Dinçer de durumu anlamış olmalıydı.Ailem salgın bitene kadar evde kalmayı düşünüyor.Fakat gördüğüm üzere Mersin'in hali felaket.Biraz dinlendikten sonra salgın hakkında araştırma yapacağım , sizi de bilgilendireceğim.

4

2 Aralık, Kanada

Bu gün, 2 Ocak 2011. Şu anda okulumun kütüphanesinde bir grup sağ kalan insanlarla birlikteyim. 2 gündür sürekli hareket halinde okulun 4 bir yanını dolanıp kız arkadaşlarımızı aradık. Odamızdan yanımıza aldığımız yiyecekler bitti. Diğer insanların yiyecekleri var ancak asla paylaşmıyorlar. Kız arkadaşlarımız huysuzlanmaya başladılar. Bu yüzden okul kafeteryasına bir “araştırma gezisi” düşünüyoruz.
Okul yurdundan ayrıldığımızdan beri zombiler peşimizi bırakmadılar. Şu anda kapıların diğer uçlarındaki seslerini duyabiliyoruz. Bütün camları ve kapıları tahtalarla kapattık ve kitaplıkları önlerine dizdik. Aramızda ısırılmış hiç kimse yok. Sanırım okulun en güvenli alanı burası. Yolda bulduğumuz beyzbol sopaları, bizlerin silahları oldu.
******************************************************
Oda kapımızı açtığımızda bir zombiyle karşılaştık. Bir kızdı, giysisi ve sağ yanağı paramparçaydı, karnından kanlar akıyordu. Zombiyi oda arkadaşım olan Kanada’lı Tod bir tek tekmeyle yere serdi. Diğerler zombilerle uğraşmadan yanlarından koşarak kaçtık. Kız arkadaşlarımız da bizler gibi aynı odayı paylaştıkları için pek uğraşmadan yanlarına ulaştık. Şans eseri koridorda tek bir zombi bile yoktu. Onlar da bizler gibi kendileri için birer çanta hazırladıktan sonra otoparka açılan yola doğru yürüdük. En önde ben ve sevgilim olan Alexei ile önde yürüyorduk. Bir kapıyı açıp aynı anda geri kapadık.
“Siktir” Dedim. “Mahvolduk. Otopark tamamen onlarla dolu.”
“Ne yapacağız?” dedi kızlardan biri.
“Şey,” dedi Deob. “Kütüphaneye gidebiliriz. Yoldayken göz ucuzla bakmıştım. Camları kapalıydı. Belki bir şeyler bulabiliriz.”
“Ne gibi?” diye sordu Tod.
“Nerden bileyim? Belki bir sığınak. En azından belki başka insanlar vardır.”
O konuşmadan sonra başka bir kelime söylemeden merdivenlere koştuk. Bir kaç zombinin kafalarını beybol sopaları ile uçurduk. kapı kolunu Kapının önündeki bir kaç zombiyi daha temizledikten sonra kapıyı açıp içeri girdik.
**********************************
Birazdan kafeteryaya gideceğiz. Kapılar ve camlar kapalı olduğu sürece giriş-çıkışlar için havalandırma kanallarını kullanıyoruz. Kız arkadaşlarımız kütüphanede kalacak. Umarım bir şeyler bulabiliriz. 2 Gündür doğru düzgün uyumuyorum. Bol malzemeli bir sandwich yiyip uyumak isterdim. Şanslıyız ki elektrikler halen kesilmedi. Dün gece bir helikoper okulun çevresinde dolaşıp olabildiğince uzaklara gitmemizi önerdi. Ancak diğer grupların dediklerine bakılırsa bu şeyler otobanda da varmış. Hem de daha fazla bir sayıda. Her neyse, gitmeliyim. Sağ kalırsam yazmaya devam ederim. Okuduklarıma bakılırsa Türkiye’de durumlar daha karışık. Hepimize iyi şanslar!
5

27 Aralık-2 Aralık Eskişehir

Merhaba;

Kurtulanlardan biriyim.Nasıl yaptıgımı sormayın çünkü herşey çok ani gelişti.
Ben eskişehirde şehir merkezinde yaşayan bir ögrenciydim,artık degilim sanırım,umrumda da degil.Kurtulan başkalarının söylediklerini dinledim,ellerim titriyor,evim karanlık ve benim sadece bir silahım var.Korkum dogal.Her an birşeyler olabilir,tekrardan başlar herşey.Oysaki kendime şaşırıyorum,silah kullanmayı bile bilmiyordum 2 hafta öncesine kadar.

Nereden başlasam?
23 aralık günü haberlerde birşeyi farkettim,canlı yayınlarda evet.Ülkenin 4 bir köşesinden garip haberler geliyordu,yok bir hastalıga ilaç bulunmuş ama bu ilaç hastaları degiştirmiş,insanlar panikteymiş,belediye başkanının emriyle şehrimiz beklemeye başladı,silahlandık.Annem 2 yıl önce öldü,iyiki bu günü görmedi.
Babam,ablam ve ben,diger yandan amcalarım ve dayım.Hepimiz bu kadardık.Önce babam gitti,yakında
anlatacagım.


İlk zombiyi nerede gördüm?
Sanırım 1 ocak sabahıydı.31 aralıkta bütün şehri ben,babam ve dayımla bir inceledik ve gezdik.Hastanelere ugradık,eylence mekanlarına,kütüphanelere,okullara,kamu binalarına baktık.Ordu evine de.Çok fazla ölü yoktu çevrede,zombi de görmemiştim neredeyse.Ama yakındalardı bunu biliyorum.Ailemin tüm erkekleri hem mühendis hem de asker oldugundan bulması kolay oldugu silahlarımızla korunarak hızlıca devriye gezdik ve sonunda bir yerlerden içeri girdik.İçerideki odalar neredeyse mahfolmuştu.3 ceset vardı,biri bir polise ait.Polisin silahını aldım ve hemen arkasından uzakta karanlıkta bir gölge gördüm, babamda farketmişti.Ama dayıma söyleyemeden o şey saldırdı.Dayıma ateş edemeyecegimden ve hayvansı yaratık dayıma saldırdıgından nişan almakta gecikmiştim.Acemi oldugumdan.Neyse ki öldürmüştük,ama dayımda biraz yaralanmıştı.O zaman bilmiyorduk tabii dönüşümün kaçınılmaz oluşunu.Bir kaç saat sonra korktugumuz oldu.Pansuman yapmamıza ragmen yürüyemiyordu artık.Birde dönüştü ve saldırmaya çalıştı.Ama kendimizi koruduk.Yani.Ve onu orada bırakarak ablamı ve digerlerini almaya gittik,daha sonra başkalarıyla haberleşecek ve güvenli bir yere(eger tabii varsa) gidecektik.
5

Ankara 23.59 -2 aralık

Bu size son yazışım. Birazdan güvenli bölgeden kaçacağım. Bacağımdaki yara gün geçtikçe kötüleşti. Artık kokuşmuş bir et parçasından farkı yok.
Keşke size daha güzel şeyler yazabilseydim ama kaderin bir cilvesi olsa gerek,aynı taraftayken kısa bir süre sonra birbirimizi öldürmeye çalışacağız.
 Yaklaşık 1 saat önce,küçük bir kız çocuğuna annemden kalan kolyeyi hediye ettim. Pis ellerim onu kirletmesin.
Hava hiç olmadığı kadar karanlık bugün,dışarısı soğuk.
Kendinize iyi bakın dostlar, her ne kadar artık düşmanda olsak,belki bir gün yine aynı tarafta oluruz.
 Haa bu arada silahımı yanıma alıyorum,olurda cesaret korkuya galip gelirse, yapmam gerekeni biliyorum.
4

İstanbul - Sultangazi

beynimiz hala kafamızın içinde olduğu için gerçekten şanslıyız. yaklaşık bir saat önce bulunduğumuz eve göre dik uzanan sokakta, bizim görüş alanımızda olan bir apartmana nereden geldiklerini anlamadığımız bir zombi sürüsü saldırdı. o saldırıdan yaklaşık on beş dakika önce binadakilerden biriyle gözgöze gelmiştim ve tedirginlikle gülümsemiştik. sürü çıldırmış gibiydi ve kapıdan ve pencerelerden kendilerine yol açmak için saldırıyorlardı. bu ani hareketliliği anlayamadık, ama o binadakiler için de bir yardımımız olamadı. dikkat çekmek istemiyorduk ve oraya doğru ateş etmemiz imkansızdı. pencerelerde demir korkuluklar olduğu için giriş yapamadılar. tiz çığlıklarla ortalığı inletiyorlardı. binadakiler balkondan ellerine geçirdikleri ağır eşyaları üzerilerine atıyorlardı ve bunun hiç faydası yoktu.  korkarak sadece ve sadece olayları izleyebiliyorduk. görebildiğimiz en az on kişi vardı ve hepsi aynı dairenin balkonundaydı. zombiler bir ara duruldular, gideceklerini düşündük ama ne olduysa o anda oldu. bir anda evin balkonuna evin içinden zombiler akın etti. o sırada balkonda olanların kaçacak hiç bir yeri de yoktu. sadece parçalanmalarını izlemek zorundaydık. ortalığı çığlıklar sardı ve bu katlanılabilir değildi. dişler etlere girdi, biz izledik sadece. bir yandan korku diğer yandan büyük üzüntü. aynı sonu bekliyor gibiydik. ısırılmak üzere olan biri balkondan aşağıya atabildi kendini ve kırılan kemik sesi bizim olduğumuz yerden duyulur gibi oldu. bu atlayış aşağıdaki zombiler tarafından büyük coşkuyla karşılandı ve en azından onlar da küçük bir ziyafet çekebildiler. o binaya muhtemelen binanın arkasından gridiklerini düşünüyoruz. ama onları oraya çeken neydi? sıra bize de gelecekti galiba. tedirginliğimizden binanın çıkışlarını yeniden kontrol ettik ve bazı eşyalarla yeniden güçlendirme yaptık. fakat bu şekilde olmayacağını da biliyoruz. bu binalar bu mahalleler güvenli değil. yiyeceğimiz şu an var ama bitecek. bir yol bulmalı ! altı kişiyiz demiştim. ben, abim, selçuk, annem, selçuğun annesi. selçuğun babası ve abisi tekirdağ'dalar. haber alamadık. ama yaşadıklarını ve güvenli bi yerde olduklarını düşünerek içimizi rahatlatmaya çalışıyoruz. son zamanlarda gördüğümüz onca şeyden sonra bunu düşünebilmemiz bile bir başarı olmalı. acilen bir plan yapmalıyız. buralar gerçekten güvenli değil, ama sokaklarda olmak da aynı şekilde güvenli değil. iki ucu boklu değnek. yaşamlarımız pamuk ipliğinde.
0

Kurtulduk, Kocaeli

Kurtarılmış alan diye birşey yok. Kampüs çöktü. Ordan şans eseri kurtulduk ve şuan bir evdeyiz. Durumlar pek iç açıcı değil. Detayları daha sonra paylaşmak zorundayım.

Beyzbol sopamın bu kadar işe yarayacağını düşünmemiştim...
0

Anadolu Feneri, Fenere Yerleştik

etrafta gözüme çarpan birşey yoktu büyük ihtimalle kediydi.
...
gaza basıp kaçmaya başladım. yolda başıboş dolanan birkaç kişiyi ezdim. arkadan gelen sesle irkildim, "o başaramadı mı" diyordu sesin sahibi. arkamı döndüm, yaşı tahminen 60-65 civarında yaşlı bir amcaydı bu. ayrıca bir sürü koli ve çanta vardı araçta. bindiğimden beri bunları farketmemiştim. "ha-hayır yapamadı" diyebildim. sessizce ağladığını duyabiliyordum. doğu kapısı caddesinden ilerledik. anadolu kavağına geldik, herşey sakin görünüyordu. hiç durmadan devam ettim yola, 1 saat içinde anadolu fenerine ulaşmıştık.
burası dik bir yamacın üstündeki fenere ev sahibi olan, etrafında birkaç salaş balık lokantasıyla, karadeniz ve marmaranın birleştiği noktada, ufak bir balıkçı kasabasıydı. fenere çıkarken etrafta kimselerin olmadığını farkettim. hiçbir araba da yoktu. fenere sürdüm aracı.
fenerin demir kapısını yavaşça açtım. ağır bir küf kokusu beni karşıladı. etrafı kontrol ettim, temizdi. içerde ufak bir masa, bir tabure, bir televizyon, bir de elektrikli bir ısıtıcı dışında hiçbir eşya yoktu. spiral merdivenden yukarı çıkınca da yalnızca üstteki platforma açılan kapı bulunuyordu. kapıyı açınca sert karadeniz rüzgarı beni geri savurdu. hemen kapadım kapıyı.
amcayı ve eşyaları içeri taşıdım.
yol boyunca amcayla hiç konuşmamıştık. içeri oturduğumuzda da bir süre konuşmadık.
"o delikanlı beni kurtardı, adını biliyor muydun?" dedi. hayır anlamında başımı salladım. gözüm duvardaki koyunlu tabloya sabitlenmişti. "Yâ Hızır Aleyhisselâm..." dedi sesi titreyerek. başımı çevirdim bir an ona, gözlerinden yaşlar geliyordu. ürperdim bir anda, biraz da korkmuştum.
havayı dağıtmak için adını sordum amcaya, "Tayyar" dedi bitkin bir ses tonuyla. saate baktım, saat 6yı gösteriyordu, amcaya tarihi sordum, "ocağın biri" dedi aynı sesle. sonra konuşmaya başladık. saat 10a yaklaşırken konserve bişeyler yedik, ardından uykuya daldı amca. konuşmamızdan epeyce şey öğrendim. salgını, yalnızca başlarından hasar aldıklarında öldüklerini, herşeyi.
bu sabah tayyar amcayı fenerde bırakıp civardaki evleri yağmalamaya çıktım. birkaç ürkünç görünümlü köpekten kaçtım. hiçbir yaşam belirtisi yoktu bunun dışında. üstümü değiştirdim, sidik kokusundan bıkmıştım çünkü. evlerin birinde eski bir bilgisayar buldum. yanımızdaki lokantadan da taze sayılabilecek hamsi ve palamut. ufak bir tüp ve yemek gereciyle beraber geri döndüm.
internette biraz araştırma yapınca burayı buldum ve işte buradayım.
şimdilik rahatız. çantalardan birinden bir 45lik tabanca ve 3 kutu mermi çıktı. bir de pompalı tüfeğim var, 23 fişekle beraber. sanırım burada bir düzen kurabiliriz. buralar oldukça güvenli gözüküyor, ayrıca bir saldırı durumunda fenerin konumu çok uygun. 15 kilometrelik bir alanı gözleyebiliyorum. burası güvenli. sığınmak isteyen herkese kapım açık.
bol şanslar
1

Beykoz, Kapkaççı İş Başında

31 aralık sabahı, saat 2 civarıydı. nedense mehmet yavuz caddesinde zifiri karanlıktı her yer. ışıklar yanmıyordu. tek başına ürkekçe yürüyen kadını görünce tam benlik olduğunu anladım. spor ayakkabılarımın bağcıklarını kontrol ettim, beremi taktım, hızlı adımlarla kadına doğru yaklaştım. etrafı kontrol ettim, geçen tek tük araba dışında kimse gözükmüyordu. 2 metre vardı kadınla aramda, kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı, koşmaya başladım. kadın arkasını döndü çantasını kaptığım anda. çığlık atıyor ve çantayı bırakmakta direniyordu.kadını duvara doğru savurup yüzüne şiddetli bir tekme attım ve koşmaya başladım. tam büfenin yanından döneceğim sırada 2 adam silahlarını yüzüme doğrulttular. sivil polis olduklarını bağırıyorlardı. teslim oldum...
emniyete götürdüler beni. hemen hücreye attılar. etraf çok karışıktı. bağırışlar, telaşlı polisler herşey inanılmaz bir hızla akıp gidiyordu.
ne halt yediğimi düşünmeye başladım, tekrar hapse girmek istemiyodum. ama tek hayatım orasıydı, dışarda tutunamıyordum. bu düşünceler içinde uyuyakalmışım.
silah sesleriyle uyandım. yattığım metal oturaktan attım kendimi yere. korkunç sesler geliyordu. kapının çaprazındaydı hücrem. toy bir polis memurunun kapıdan ateş ederek girdiğini gördüm. mermisi bitti, göz göze geldik. o anda üstüne biri atladı ve boğazını ısırdı. yere yayılan kanı farkettim. olanlara hiçbir anlam veremiyordum. genç polisin çığlıkları yalın duvarlarda yankılanıyordu. hücrenin karanlık köşesine kadar sürünüp olanları dehşet içinde izlerken altımı ıslattığımı farkettim. 2 kişi daha gelip yerdeki polisi yemeye başladılar.
bu manzarayı 3 saat boyunca izledim. ziyafetleri sona erdiğinde, yerde bir kaç kemik ve büyükçe bir kan çemberi dışında hiç bir iz kalmamıştı memurdan. odanın içinde biraz daha dolandılar. 2 tanesi geldikleri kapıdan dışarı çıktı ama çıkarlarken nasıl olduysa kapı kapandı. 3.sü odanın içinde dönüp durmaya devam etti.
hareketsiz biçimde bir saat daha geçirdim, ta ki beni farkedene kadar. demir parmaklıktan içeri kollarını saallayarak bana ulaşmaya çalışıyor, hırlama türü sesler çıkarıyordu. hücremdeki tek eşya tek tarafı duvara sabitlenmiş, 3 tane de ayağı olan metal oturaktı. oturağın altında destek niteliği gören metal bir ayagı tekmelemeye başladım. bir süre sonra kaynak yerinden koptu ama hala yerle bağlantısı vardı. sallayarak ve sarsarak yerinden çıkardım.
yerin altından çıkan kısmıyla beraber 50cm civarında ağır bir demir sopam olmuştu. içeriye salladığı kollarına savurdum sopayı. dirsekleri kırıldı adamın, ama hiçbir acı belirtisi göstermiyordu. sivri kısmını karnına sapladım. yine üstüme gelmeye çalıştı. korkudan titriyordum, sivri kısımla başına 3 darbe vurdum üst üste, son vuruşumda tamamen girdi sopa. suratıma kan tükürdü bağırarak ve ardından yere yığıldı.
korkudan titreyerek tekrar uykuya daldım.
dürtülmeyle uyandım, insan sureti gördüm, avazım çıktığınca bağırmaya başladım. ağzımı tuttu hemen. susmamı, yaratıkların sese geldiklerini söyledi. şakaklarımdan soğuk terler döküyordum, tamam anlamında başımı salladım. yavaşça elini çekti. yerdeki cesedi gösterdi, "iyi iş çıkarmışsın, eli silah tutacak birine benziyosun yoksa seni bırakırdım burda" dedi. üstünde sarı renkli bir çeşit üniforma vardı. "şimdi silah bulmamız gerek" dedi. metal sopamı aldım yerden. o önde, ufak tabancasıyla, ben de gerisinden koridora çıktık. her yer cesetler ve kanlar içinde, ekşi bir kokuyla insanın midesini bir anda bulandıran atmosfere kapılıp kusmaya başladım. 2 el ateş etti, yere serilen insanları gördüm. bana baktı, şok geçirdiğimi anladı, iki tokat attı bana. gerçektende kendime geldim. yürümeye devam ettik, bir pompalı tüfek ve yere saçılmış bir sürü fişek buldum küçük bir odada. ceplerime alabildiği kadar fişeği doldurdum. o da birkaç tabanca daha bulmuştu. "şimdi dışarı çıkıcaz, umarım iyi bir koşucusundur" dedi. bir kat merdiven çıktık, o saldırgan insanlarla karşılaşmadık. merdivenler bittiğinde duvarın köşesinden baktık. 8 tane saldırgan insan gördük, boş boş geziniyorlardı. "tamam, şimdi ateş ederek dışarı kaçıcaz, geriye bakmak yok, sadece koş. kapının önündeki yeşil eski volswagen minübüse gircez ve kaçıcaz" dedi. "tamam" dedim. bana dönerek "konuşabiliyormuşsun demek" dedi gergin biçimde.
ardından "koş!" diye bağırdı ve ateş açarak koşmaya başladık. ilk atışımda 2 kişiyi yere serdim. tüfeği 6 kere ateşledim ve içinde mermi kalmadı. koridorun sonuna geldiğimizde o biraz gerimde kalmıştı. minübüse bindiğimdeyse arkama bile bakmadan kaçtım. geriden ne bir çığlık, ne de bir bağırma sesi geldi. başaramadığından eminim.
şu an anadolu feneri'ndeyim. Dışardan bazı sesler geliyor. kontrol etmem gerek. geldiğimde devamını yazcam.
tetikte olun
4

Kurtarılmış Alan Çöküyor, Kocaeli

Bugün öğlen saatlerinde kurtarılmış alana geldik. Hakan abinin yaralı olmasından dolayı zor aldılar içeri. Polis olması içeri almalarını kolaylaştırdı. Fakat cephane bitti sayılır. Zombiler çok sayıda ve kurşun yetmiyor. Kapılara dayanmak üzereler. Dış kapıdan savunma yaparken, şimdi üniversitenin içine girip kapıyı kapattık. Camlardan tek tük ateş ediyor askerler kurşun azlığı dolayısıyla. Kapılar cam olduğu için fazla dışarda tutabileceğimizi sanmıyorum bu yaratıkları.

Korku dolu gözlerle izliyor sivillerde bu durumu. Kurtulma şanslarının olmadığını düşünüyorlar. Kapana kısıldık.

1 saate kalmaz burasının kontrolden çıkacağını söyledi bir asker. Onun için bir karmaşa var burada. Hakan abiyi bu karmaşada kaybettik. Arkadaşımla birlikte bir yolunu bulup çıkmalıyız. 3 sene önce burda hazırlık okuduğumuz için girişleri, çıkışları, saklanabileceğimiz yerleri biliyoruz.

Bu cehennemden kurtulabilirsek tekrar size bilgi veririm. Biz şimdi harekete geçmeliyiz.

Silah olaraksa yanımızda sadece evden çıkarken aldığım beyzbol sopasından başka birşey yok...
3

İstanbul - Sultangazi

kalbim yerinden fırlayacak gibi. nasıl olduğunu hala çözemiyoruz ama mahallemizin belki de yarısından çoğu zombi olmuş durumda. bunun sebebi yine birbirlerini parçalamaları tabi. ilk saldırıdan kurtulanlar ve evlerin girişlerini emniyete alan ben ve benim gibi diğerleri evlerin çatılarından ve balkonlarından en azından birbirimize moral vermeye çalışıyoruz. az önce nalburun sünepe çırağını vurmak zorunda kaldık. neredeyse balkona tırmanmanın yolunu bulmuştu. yüreğimiz ağzımıza geldi. yan komşum ve çocukluk arkadaşım selçuğun yıllardır aileden gelen avcılık takıntısının en azından şimdilik hayatlarımızı kurtarması gerçekten mutlu eden tek şey. evlerimiz yan yana olduğu için öncelikle binaların giriş kapılarını ve pencereleri çekyat, çamaşır makinesi ve bilimum eşyayla girişi engelleyecek şekilde yığınak yaparak tıkadık. daha sonra üçüncü katın salonundan duvarları karşılıklı delerek bir geçit yaptık. sabahtan beri bununla uğraştık. ama sonunda başardık. şu an burada altı kişiyiz. bir süre daha idare edecek yiyeceğimiz, bir sarsılmaz av tüfeği, ne işey yarayacağını bilemesem de bir saçma atan kurusıkı av tüfeği ve bol miktarda fişeğimiz var. devamlı nöbet halinde balkondan sokağı gözlüyoruz. diğer komşular da aynı şekilde. ortalıkta dolaşan zombiler ise sadece bir hata yapmamızı bekliyor gibiler ve çılgın gibi açlar. olayı hala şok havasında yaşadığımızda bir planımız da yok şimdilik.
1

2 Ocak Kocaeli...

Nihayet kendimi biraz toparladıktan sonra,apartmandan çıkmaya ve güvenli bölgeye gitmeye karar verdim.Sırt çantamın içine gerekli olan yiyecek,silah olarak kullanabileceğim bi takım alet vs alarak sabahın ilk ışıklarında bulunduğum yerden ayrıldım.Arkadaşlarımı ve ailemi bulmalıydım.Arabama atladığım gibi ilk işim benzinciye gitmek oldu.Arabanın benzinini fulledikten sonra markettende gerekli olabilecek seyleri arabama stokladım.Artık kısmende olsa hazırdım.Tek sorunum silah bulmaktı.Uzanca bir yolculuk sonrası Silahları nereden bulabileceğimi düşünürken yolda bir polis arabası gördüm,araba boştu biraz daha ileriye gittikten sonra yerde yatan polisleri gördüm.Arabamdan indim ve kontrol etmeye başladım.Ölmüşlerdi,hemen silahlarını aldım ve arabayı kontrol etmeye başladım.Telsizle iletişim kurmaya çalıştım ama bu konuda pek başarılı olamadım.Güvenli bölgenin hala tam olarak nerede olduğunu bilmiyordum.Bu sırada bir iki zombi bana doğru gelmeye başladı.Bu ilk denemem olacaktı.Filmlerden hatırlamaya çalıştığım kadarıyla silahı başlarına doğru tuttum ve ateş ettim.İlk denemem olduğu için biraz korkmuştum ama onları yere serdikten sonra kendime güvenim gelmişti.Evet yapabilirdim.Şimdi yeterince yiyeceğim ve silahım vardı,ama daha fazlası gerekti.Hava neredeyse kararmak üzereydi bi yer bulup saklanmalıydım şehir merkezine doğru yol aldım.Merkeze geldiğimde bunun pek iyi birşey olmadığını anlamam geç olmadı.Etraf zombi kaynıyordu.yerlerde ölüler,onları yiyen zombiler.Gerçekten mide bulandırıcıydı.Derken silah sesleri duymaya başladım,birileri ateş ediyordu.Sonunda yaşayan birileri olduğunu görmek güzeldi.Ama bu mutluluk çok kısa sürmüştü onlar başaramadılar ve zombiler birden çoğalmaya başlayınca maalesef yapacak bişeyleri yoktu..Zombiler benim onları izlediğimi farkettiler ve bana doğru koşmaya başladılar.Etrafım birden sarıldı.Arabanın üzerine çıkmaya başladılar.Arabadan çıkmalıydım ama nasıl.Bi süre cesaretimi topladıktan sonra sadece silahlarımı alıp koşar adım arabadan çıktım peşimden geliyorlardı.Hemen bir mağazaya girdim etraf sessiz ve karanlıktı.Dışarda onlarca zombi peşimdeydi.Şu an burada sıkışıp kaldım.Dışarıya çıkıp çıkmama konusunda kararsızım.Umarım birileri yardıma gelir..
8

2 0cak Kadıköy-İstanbul

Sabahtan beri bomba ve silah sesleri azalmıştı. Bunun 2 sebebi olabileceğini düşündük. Ya askeri birlikler başarıya ulaşıyordu ya da geri çekiliyorlardı. Camdan dışarı baktığımızda etraf savaş alanına dönmüş olduğunu görebiliyorduk. Kalamış marinaya ulaşma fikrini benimsemiştik ancak birimizin çıkıp arabayı kapının önüne çıkarması gerekiyordu. En hızlı benim hareket edeceğime kanaat getirince, apartamanın girişine indim.

Hiçbir anormallik yok gibiydi. Hatta herhangi bir günden farklı bir durum yokmuş gibi duruyordu. Ama dışarda bombaların açtığı çukurlar, etraftan kopup düşmüş molozlar, hatta cesetler bile vardı. Askeri birliklerden iz yok gibiydi. Duvarın arkasına saklanarak giriş kapısının camından etrafı gözledim. Ne bir virüslü ne de bir insan görünüyordu. Uzaklaşmış olabileceklerini düşünerek kapıyı açtım ve hızlı bir şekilde merdivenlerden inerek arka bahçeye yöneldim. Dün bahçede virüslülerin olduğunu biliyordum ama sabahtan beri bir tane bile görmemiştik. Tam dönüp çimenlerin arasından geçecekken birşeyin bileğimi kavradığını hissettim. O kadar korktum ki önce donup kaldım sonra çığlık atarak kendimi geri çektim. Bu bir virüslüydü. Bombalardan dolayı vücudunun bir bölümü parçalanmış bu yüzden ayakta duramıyordu ama hala saldırmaya devam ediyordu.

Bombalar bir işe yaramamıştı, zaten ölü olan bu virüslüleri yok edemediği gibi parçalanmalarına yol açmış bü yüzden görüş hizamızın altında kalmalarına neden olarak daha da tehlikeli bir hale gelmişlerdi. Herkeze dikkatli olmasını tavsiye ederim. Bir çöp tenekesinin, bir arabanın arkasında siz hiç fark etmeden bacaklarınıza saldıracak şekilde bekliyor olabilirler.

Dikkatli bakınca ayağıma sarılı virüslü gibi pek çoğunun bahçede olduğunu fark ettim. Bunlar dün arkabahçede kol gezen virüslüler olmalıydı. Hemen geri eve döndüm. Bu yarısı kalmış virüslülere yakalanmadan nasıl geçeciğimize karar vermeden bir daha arka bahçeye inmeyi düşünmüyorum!!!
4

1 OCAK Kadıköy/İstanbul

Caddeler virüslü insanlarla dolu...Askeri birlikler- seslerden anladığımız üzere- sokaklarda hastalıklılara karşı direnişte. Patlayan bombalar, silahlar ve çığlık atarak kaçan insanların seslerini duyuyoruz ve tabi ki virüslülerin...

Apartmanın camından olan biteni izlemeye çalışıyoruz ama havadan ve yerden atılan bombaların vereceği zarardan korunmak için camları eşyalarla kapadık, yere yakın oturuyoruz. Zaten dışarıda görülen manzara hiç iyi değil. Yaşadıklarımıza inanamıyorum...Bizim gibi saklanan birçok insan olduğunu biliyoruz ama evin içinde ne kadar saklanmaya devam edebiliriz bilmiyoruz. Çok yakınımızda sahil var. Eğer marinaya ulaşıp herhangi bir tekneye binebilirsek, en azından karadan uzakta oluruz. Ama oraya ulaşmak için şu an virüslülerin kol gezdiği arka bahçemizde ki arabamıza ulaşmalı daha sonra da bombaların rastgele atıldığı sokaklarda vurulmadan ilerleyerek marinaya gitmeliyiz.

Şimdilik beklemek daha mı iyi olur? Birkaç gün daha geçirebiliriz ama sonrası için emin değilim...
4

Kurtarılmış Alan, Kocaeli

Şanslıyız. Hakan abi telsizle hayatta olan meslektaşlarına ulaşabildi. Anıtpark'ta Kocaeli Üniversitesi kampüsünde olduklarını, buranın kurtarılmış alan olduğunu söylediler. Oraya doğru yola çıkacağız yarım saat içinde. Fazla uzak sayılmayız zaten.

Birlikte evden çıktığım arkadaşımı da düşünmüyor değilim... Umarım virüs kapmamıştır.
1

Çatışma Sesleri, Çanakkale

Saatlerce şehir merkezi tarafından silah ve patlama sesleri duyduk. Askerlerin gelmiş olduğunu düşündük ve yanlarında güvende oluruz diye dışarı çıkmak istedik. Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra pencereden etrafı kontrol ettim. Uzaklarda görünen enfeksiyonluların dışında ortalık sakindi. Apartmandaki diğerleriyle konuştuk. Onlar evde kalmayı tercih ettiler. Eğer geri dönersek korna çalacağımızı, jipimizi görürlerse kapıyı açmalarını istedik...

Apartman kapısındaki desteklerin kaldırılmasından sonra hızlıca dışarı çıktık ve jipimize bindik ve gaza bastım. Kolin Otel'in oraya kadar sahil kenarından ilerledik. Ortalıkta tek tük enfeksiyonlular varsa da ne olduklarını anlamadan onları geçtik. Kolin Otel'den sonra ise ana caddeye çıktık. Yolda gelişigüzel duran araçların arasından yavaşça geçtik. İki defa etrafımızı tehlikeli biçimde sardılar. Birinde hasarsız geçtik, diğerinde ise dört ya da beş tane enfeksiyonluya çarptık. Jipin önündeki demir bariyere hiç bu kadar şükretmemiştim...

Barbaros Mahallesine vardığımızda ortalık cehennem gibiydi. Yanan binalar, arabalar, paramparça olmuş enfeksiyonlu ve asker cesetleri her yerdeydi. Yanan askeri kamyonların ve iki tane tankın yanından geçtikten sonra askerlerin bize koruma sağlaması fikri ilk baştaki kadar iyi görünmemeye başladı. Bu noktaya kadar ilerlersek askerlere ulaşacağımızı ve kurtulacağımızı düşünerek ilerlemiştik. Şimdi ise şüphe korkumuza karışıyor ve zihnimizi kemiriyordu.

Cuma Pazarına ulaştığımızda ilerlemek oldukça zorlaştı. Askeri birlikler pazar yerinde kümelenmişlerdi. Sanki cehennemde bir kat daha inmiştik. Yanan askeri araçlardan bir tanesi tehlikeli bir yakınlıkta patladığında korkumdan direksiyonu kırdım ve bir araca çarptım. Kalabalıktan dolayı yavaş gitmem bizi kurtaran şeydi...

Tam o sırada Cuma Pazarının arkasını farkettik...

Bu noktadan sonra ne yaptığımı çok fazla hatırlamıyorum. İkiyüz ya da üçyüz kadar enfeksiyonlu pazarın arka tarafından bize doğru koşuyordu. Sanırım patlama sesiyle bize yöneldiler. Arabayı deli gibi kullandım, yoldaki araçlara çarpmadan ilerlemeyi başardım...

Tekrar eve geldik, kornayı çaldık ve apartmanın kapısını açılmasını bekledik. Bu sırada bize doğru gelen dört tane yaratık gördük. Hemen aracı çalıştırdım ve üstlerine sürdüm. Eşim yandan koluma vururken ben deli gibi bağırıyordum.
Çarpışma sırasında duyduğum sesleri sanırım asla unutamayacağım. Bir kaç defa üstlerinden geçtim ve tekrar evin önüne döndüm. Kapıyı açmışlar bizi bekliyorlardı. Hemen içeri girdik...

Neler olduğunu ancak olayları apartman sakinlerine anlatırken farkettim. Sanırım yaratıklarla başedemeyen askerler geriye çekilmeye çalıştılar ancak orada da kurtulamadılar. Hala olanların şokundayız,  biraz şarap içip kendimize gelmeye çalıştık. ..

Onlarla askerler  bile baş edemiyorken biz ne yapacağız?
2

1 Ocak, 21:15, İzmir

Tekrar evdeyiz. Stadyuma ulaşamadık. Metro hattında yürürken her 20 saniyede bir feneri açıp kapatıyorduk karşımızı görmek için. Bu sadece bizim işimize yaramadı sanırım. Sanayi'yi geçtikten hemen sonra hem bizi takip eden hem de karşıdan gelen zombilerin arasında sıkıştık. Şu anda Bilge'nin de benim de her tarafımız yara bere. Tel örgüleri can havliyle aştık ama dikenli teller kollarımızı bacaklarımızı oldukça çizdi. Uzun zamandır hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum.

Eve dönerken cesetler, boş arabalar ve bizi gözlerine kestiren zombiler dışında bomboş olan 8 şeritli Ankara Caddesi'nden koşarak geçtik. Böyle bir gün yaşayacağım aklıma gelmezdi. Eve girmeden önce Bilge çevreyi kontrol ederken köşedeki bakkala girdim. İkinci bir adrenalin patlaması yaşayacak durumda değildim, bakkal da boştu zaten. Henüz kullanmak zorunda kalmadığım sopayı koltuk altıma sıkıştırıp, dört tane 5 litrelik suyu alıp eve gittim çember çize çize.

Yaralarımızı temizledik, dinleniyoruz. Bizi takip ettiler mi bilmiyoruz. Arka balkondaki zombilerden ses yok. Evden çıkacak halimiz de...
6

1 Ocak, 18:30, İzmir


İzmirliler'in dikkatine! Az önce evin önünden geçen askeri araçtan Halkapınar Spor Salonu ve Atatürk Stadı'nın kurtarılmış bölge olduğu anonsu yapıldı. Dün geceden beri aldığımız tek güzel haber bu sanırım. Arka balkonda saat 2'den beri demir panjurlara vuran iki zombi var. Sanırım dışarıyı gözetleme anlarımızdan birinde farkettiler bizi. Diğerlerini de buraya çekeceklerini düşünüyoruz. Bu arada hiç suyumuz kalmadı.

Ev metroya oldukça yakın bu yüzden metro hattına inip oradan gideceğiz Bilge'yle. Yukarıda da gösterdiğim gibi Bölge'den Stadyum'a kadar yürüyeceğiz. Oradan sonra kalan mesafeyi koşmamız gerekecek sanırım. El feneri ve sopa alıyorum. El fenerini mümkün olduğunca kullanmayacağız ama hava karanlık, metro çalışmıyor.

Eğer söylenildiği gibi güvenliyse size bir şekilde haber vereceğim. Oraya ulaşıp size onay vermemi bekleyin. 1,5 saatten fazla süreceğini sanmıyorum.

Çıkmamız lazım.
3

Saat 18.42, Kocaeli

Çok ilginç bir gelişme oldu. Arkadaşımla dışarıya çıkıp çok rahat bir şekilde arabaya bindik. Tehlike yok gibi görünüyordu ta ki ana caddeye çıkana kadar. Yolun ortasında terk edilmiş araçlar, parçalanmış cesetler, kazalar. Her taraftalar...

En yakın benzin istasyonu 400-500m ötedeydi. Bir zombiyi ezip geçtik 1-0 öndeyiz sanırım. benzin istasyonuna gelince arabayı durdurduk. terk edilmişti burası. Virüslü insanları saymazsak tabi. Gerçi insan denemez bu saatten sonra onlara.

Arkadaşıma arabayı hazır tutmasını, benim hemen benzin bidonu bulup gelmeye çalışacağımı söyledim. Ama öyle olmadı. Korkuyor insan tabi. Beklemeye başladık. daha 20-30 saniye geçmeden ani bi fren sesiyle hemen arkamızdaki duvara bir polis arabası hızla yanlamasına çarptı. İçinden kimse çıkmadı. Zaten o hızlı çarpan arabadan çıkacağını da düşünmüyorduk. o sırada arabamızın ön camına bir zombi yapıştı. Ama kendimizi güvende hissediyorduk arabaya nasıl olsa giremez diye. Elinde küçük de olsa demir birşey vardı ve her cama vuruşunda cam hasar alıyordu. Tam arkadaşım arabayı çalıştıracağı anda bir silah sesiyle zombi yere yıkıldı. Az önce kaza yapan polis arabasından 30-35 yaşlarında bir adam hafif yaralı şekilde arabadan çıkıp zombiyi yere indirmişti.

Hemen bizim arabaya doğru gelen adamı arabaya aldık. Benzinimizin olmadığını söyledim onun arabasında bir bidon olduğunu söyledi arabayla yanaşıp kaza yapan arabasından bidonu aldık.

Şehirden çıkmamızın çok zor olduğunu, güvenli bir yere doğru bizi götüreceğini söylüyor. O da oraya giderken hakimiyetini kaybedip kaza yaptığını anlattı. Yaralarının onun için olduğunu endişelenmememiz gerektiğini söyledi. Her ne kadar inandırıcı olsa da insan şüphe ediyor gözümü ayıramıyorum.

Adı Hakan. Kocaelinde görev yapan bir polis. Şimdi Hakan abinin evindeyiz. Küçük bir ev ama şimdilik güvende olacağımızı söylüyor. Ama ben kendimi pek öyle hissemediyorum. Umuttepede bir korunma alanı yaratılıyormuş fakat pek başarılı olamamışlar ve çoğu virüs kapmış. Enfeksiyonlu 1-2 köpek yüzünden olmuş hepsi. Hakan abi de oradaymış ve kaçanlardan biriymiş. Eve gelirkende kaza yapmış işte.

Hakan abi şimdi telsizle birilerine ulaşmaya çalışıyor. Ama cızırtıdan başka birşey duyulmuyor. Şebekeler kilitlenmiş durumda. Sadece 1 kere ailemle konuşabildim ulaşıp. İyi olduklarını söylediler.

Hastalık belirtisi nasıl oluyor? Belirtisi olmadan aniden yaratığa dönüşebilir mi? Hakan abinin iki tane silahı var. Bu lanet olası yaratıklar silah kullanacak kadar akıllı değillerdir umarım...
6

Eğer savaş istiyorlarsa,savaşı onlara veririz...Ankara,Cebeci 1 ocak


Saat 15.47,önümdeki sıradışı hareketliliği geç farkettim.
Yanımda duran kadın önünde duran insan benzeri varlığa dehşetle bakıyordu.
Daha kaçmayı bile akıl edemeden o yaratığın kadının üstüne atıldığını 
gördüm.
İçimde yayılan korkuya hakim olmaya çalışıyordum.
Bacağımda birden müthiş bir acı duydum ve istemsiz arkaya döndüm.
Arkamda duran diğerini farketmem çok sürmedi.
Ölümle hayat ilk defa birbirine bu kadar yakındı, o an silahım olduğunu
hatırladım.
Silahımı çektim ve yaratığa bir kaç el ateş ettim,sokağın köşesine doğru 
kaçmaya başladım.
O kadını kurtarabilirdim,geri dönmeliyim... 
Saat 15.49,arkama bakmadan yürüyordum.
Gene o ne idüğü belirsiz çığlıkları duydum.
Geri dönmek için artık çok geçti.Devam etmeliyimdim,
etmek zorundaydım ama bacağımdaki yara gittikçe kötüleşiyordu.
Yere damlayan her kanla birlikte biraz daha halsizleştiğimi
 hissediyordum.
Nereye gideceğimi biliyordum,kafamda yıllar önce
yüzbaşı Erdal'ın söylediği sözler yankılanıyordu:

     '' eğer savaş istiyorlarsa,onlara savaşı veririz''

Hayatta kalan diğerlerine sesleniyorum,
dikimevi metro durağında ihtiyacınız olan yardımı görebilirsiniz.
Sizi bekliyor olacağız. 


3

1 Ocak, Çanakkale

Zombileri gördük...

Hala aklım almıyor, böyle bir şey nasıl gerçekleşti? Rüya mı görüyoruz, bir filmin ya da oyunun içine mi düştük? Bunlar nasıl gerçek olabilir!
Nasıl bir hastalık,  nasıl bir virüs eskiden insan olan üç kişinin küçücük bir bebeği vahşice yemesine sebep olabilir!!!
Korkuyoruz, hem de çok korkuyoruz. Bugünü de evde geçireceğiz. Etraf şimdilik tenha sayılabilir ancak yolların durumu muhtemelen kötü. Gün boyunca etraftaki caddelerden çarpışma sesleri, çığlıklar ve iğrenç sesler geldi. Caddede yanan bir arabayı görebiliyoruz. Umarım patlamaz. Deniz trafiği ise iyice yavaşladı bugün. Sadece bir kaç tane küçük tekne gördük.

Yarın sabah eşim ve kedim ile birlikte Kaz Dağları'na, Ayazma'ya ulaşmaya çalışacağız. Ezine'ye kadar anayol dışında pek bir alternatifimiz yok ama ondan sonra gerekirse tarlalardan da ilerleyebileceğimiz için Bayramiç'e, oradan da Ayazma'ya ulaşabiliriz diye düşünüyoruz. Çanakkale civarlarında olanlar varsa orada buluşabiliriz belki.
Ayazma; sınırsız su kaynağı, verimli arazileri ve meyve bahçeleriyle iyi bir yer gibi görünüyor. Tek sorun kış...
0

Saat 14.30, Kocaeli

Sabaha doğru bir arkadaşımla birlikte evden çıkmaya karar verdik. Fakat ayrı ayrı hareket ettik. Arkamıza dönüp bakmamamız lazımdı...

Evden çıkmadan önce kocaelinin merkezinde bir arkadaşımızla internet aracılığıyla görüştük. Tek başına kaldığını, arabası olduğunu fakat benzini olmadığını söyledi. Arabasının olması beni sevindirdi fakat şehrin çıkışa kapalı olduğunu az çok biliyorum...

Evden çıktığımda direk koşmaya başladım. Arkadaşımın evine doğru, merkeze. yaklaşık aramızda 1.5km vardı. Çok hızlı koştum. Fazla olmasa da zombiler yer yer vardı. Ama çok hızlı olduğumdan dolayı sadece bana doğru yönelmekle kaldılar. Tenha olduğunu düşündüğüm yerde biraz yavaşladım. Bir kızın ağlaması geliyordu. hıçkıra hıçkıra... Bir apartmanın önüne çökmüş öylece. Etraf az da olsa sakindi. Uzakta görünen bir iki zombi dışında. Hemen yanına gittim yardım etmem gerektiğini düşündüm.

Neden kaçmadığını sordum. Kaçmak istemediğini, kimsesinin kalmadığını, ailesinin virüs kaptığını söyledi. Elimi uzattım sadece, oturduğu yerden kaldırmak için ama yaralı olduğunu gördüm. Hemen elimi geri çektim (gerçi o da elini uzatmamıştı). "Özür dilerim" dedim ve hemen uzaklaşmaya başladım.

Merkezdeki arkadaşımın evine geldim pencerede bekliyordu. Ben gelene kadar orda durmasını istemiştim. "Dış kapıyı açıyorum, hemen gir ve kapat" diye bağırdı. Şimdi arkadaşımla birlikteyim. Diğer çıktığım arkadaşımdan ise haberim yok. Buraya gelmek için anlaşmıştık. Fakat geride kalan arkadaşımı bile düşünemiyordum. Aklımda sadece benim ne yapacağım vardı. Sadece kendimi düşünmeye başlamıştım. Kendimden utanıyordum aslında...

Başkalarına yardım edebilirim diye düşünüyordum ilk önce. Artık öyle değil. Sadece ailem ve ben varım. Dışarıdaki cehennemle karşılaşınca değişti işte herşey. Herkes tek bu yaşamda kalma mücadelesinde...

Şimdilik evde güvendeyiz. Ama ikimizde arabaya inip İstanbul'a ailemizin yanına bir türlü gitmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Şehirden çıkamayacağımızı bilsekte...

Tek bir sorunumuz var şimdi. Benzinimiz yok denecek kadar az, en yakın benzin istasyonu ne kadar güvenli olabilir ki?

Elektriğimiz yok 2 saattir. Şarjımı dikkatli kullanmalıyım şimdilik kapatıyorum netbooku.

Boşuna uğraşıyormuşuz gibi geliyor. Ne kadar kaçabiliriz ki bu virüsten?
5

01 Ocak 2011, izmir, tehlikenin farkındayız


Yılın ilk günü, bu site sayesinde hayatta kalanlar, herkes durumdan haberdar olduğu bölgeleri birbirine işaretleyip göndermeye başladı. Çok şükür baz istasyonları sağlam henüz. Elektriklerde uydu yayınları gibi gidip geliyor, farkediyor musunuz hala dizi tekrarı yayınlayan kanallar var bir iki tane, saçmalık. Aile fertleriyle görüşebiliyoruz, çok sıkı önlem aldıklarından bahsediyorlar, sanırım bizi rahatlatmaya çalışıyorlar sadece. Eve baktım silah namına kullanacak tek eşya elektro gitarım.

Haritaya göre ufak bir plan yaptık.Arabamız darbeler almış, kısık jaluzilerin arasından görebiliyorum, ama çok önemli bir şeye benzemiyor. Zannediyorum ki şehri terketmeye çalışan insanların panikle yaptığı bir şey bu. Bana çalışır ve yürür gibi geliyor. Biri büyük iki adet sırt çantamız var. İçlerini hazırladık bile. Fakat evden çıkmaya cesaretimiz duygusal olarak yok. Korku elbet var ama esas bizi yoran içine düştüğümüz durumun getirdiği psikolojik bozukluklar, zaten uyuduğumuzda tilki uykusu denen cinsten.

Gelen haritaya göre liman bölgesinde korunaklı bir toplama alanı oluşturulmuş. Tek bildiğim bu, o alanda ne olur, limana gidince bir yere gidebilir miyiz gemi ile hiçbir fikrim yok.
El yordamı ile çalışan şarz aletlerine ve fenere sahip olduğumuz için şanslı hissediyoruz kendimizi.
0

izmir 12.56

1 Ocak 2011
Yeni yılın ilk günü,yeni hayatın ilk günü.
Yeni bir dünyanın ilk günü.
Hasta,çürümüş,çırpınan bir dünya !
Saldırının 3 . günü.Hala ne olduğu hakkında çok az fikrimiz var.Yurttayım,ailemden uzakta.
Kapılarımız kapalı,dış dünyayla iletişimimiz sınırlı.Yurtta olmanın en iyi yanı o kadar çok panik, kargaşa var ki insan eğer bunların içerisinde soğukkanlılığımı korursam herşeyi yapabilirim diyor.Sahi herşey ? Artık yapabilecek neyimiz var ki ?!
Televizyondan aldığımız haberlere hasta sayısı giderek artıyor.Çoğu kişinin hastalığa yakalanma nedeni başkalarına yardım edebileceğini sanması.Anlamıyorlar,artık herkes tek başına,kimse kimseye yardım edemeyecek.Etrafımdaki insanlara bakıyorum.Şansları olsa kendilerini kurtarmak için başkalarını seve seve feda ederler.Bu içgüdüsel birşey önlenemez.
Yurt ortamı yemek,su bol.Şimdilik bol !20 kişiyiz.4 kişi de yurt görevlisi.Yılbaşı süsleriyle donanmış yemekhanede birbirimize endişeli bakışlar atıp,haberleri takip ediyoruz.Ara sıra kendi kendime gülüyorum da insanlar yadırgayıcı bakışlarını salıveriyorlar hemen üzerime.Ama gerçekten komik,bizi tv karşısına kilitleyen o dizilerin yerine oturmuş saldırı haberlerini izliyoruz.Acaba dizilere yansıtılan o felaketleri sanki hiç başlarına gelmeyecekmiş gibi izleyen insanlar şimdi ne yapıyorlardır?
Ailem.
İlk ablamdan aldım haberi.Güvende.Belki de en güvenli yerde.Hastanede.Yani bir saldırı olduğunda hastaneden daha güvenli bir yer olamaz değil mi?
Diğer aile üyelerim ablamın yanına ulaşmaya çalışıyorlarmış.Aynı şehirdeler,Bursa'da.Orada işler biraz daha iyi.En azından birlikteler,birlikte olacaklar.
Hayır,sanmayın ki durum bu kadar sıradan,ben böyle anlatıyorum.Annemin hastalıkları seyrediyor,ablam ağlıyor.Oysa hep sakin,sıradan bir hayat dilemişti kendine.
Etrafımdakiler artık bakışlarla kalmayıp direkt söze döküyorlar düşündüklerini. ''Kapat şu bilgisayarı !''
Peki dilediğiniz gibi olsun.
İzmir'deyim.Birbirini tandığını sanan 23 kişi ile birlikte.
2011 yılı.
Maya'lar yanılmış olmalı.
0

Başlangıç İzmir-Bornova

Herşey normaldi.
Sıradan hayatı olan sıradan insanlardan biriydim işte.Ama o filmlerde gördüğümüz sonradan gizemli kişiliğini ortaya çıkaracak olan sıradan insanlardan değil,basbayağı sıradan olanlardan,sıradan işte.
Saldırının dünya üzerinde ilk belirtileri ortaya çıktığında Tabiat Tarihi Müzesine idim.Ne kadar ironik değil mi ?! Hiçbir şeyden haberim olmaksızın insanlık tarihinin gelişim eğrilerini inceliyordum.Tek hücreliler,...,sürüngenler,kuşlar,memeliler.Peki zombiler bu evrimsel sürecin neresindeydi ?
Bir keresinde rüyamda yaşadığım kente uzaylıların saldırdığını görmüştüm.Rüyalarımın tanrısı olan ben kendimi öyle aciz,zayıf,savunmasız hissetmiştim ki...
Müzeden çıktığımda kendimi bambaşka bir dünyaya adım atmış gibi hissettim.Kendi kendime şakasını yaptığım böyle bir durumun gerçekleşeceğini,gerçekten de bambaşka bir dünyaya adım attığımı nereden bilebilirdim ki ?
İç ses ;
Tuhaf !Otobüs bekleyen insanlar nerede?Ama burası büyük bir kampüs,havada soğuk ondandır belki.
Otobüsü beklemek yerine yürümeyi tercih ettim kulağımda ''It's my life''.
It's my life !
It's now or never.
I ain't gonna live forever,
I just want to life live while I'm alive.
It's my life !
İlk işaretler o zaman göründü.
Ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
0

Aileme ulaşmam lazım, Kocaeli

Kahretsin! Gece olunca çıt çıkmayan Kocaeliyi çığlıklar sardı. Öğrenci evimizde 4 arkadaş şimdilik mahsur kaldık. Yeterince yiyeceğimiz mevcut. Hepimizin tek dileği en kısa sürede ailemize ulaşmamız. Burada pek fazla kalacağımı zannetmiyorum. Bir yolunu bulup en yakın zamanda İstanbul'a ailemin yanına dönmem lazım. Bu konuda yardımcı olabilene minnettar kalırım.

Bir zamanlar koşucu olduğumdan dolayı onlardan daha hızlıyım ve güçlüyüm. Kendimi koruyabileceğime inanıyorum. Ama sevdiklerim için endişeleniyorum. Evimde, hırsız girebilir şüphesiyle sakladığım beyzbol sopasından başka silahım yok. Elimden geldiğince etrafımdakilere yardım etmeye çalışacağım.

Çığlıklar artmaya başladı. Korkuyorum... Etrafımız daha da fazla sarılmadan bu evden çıkmam lazım. Sırt çantama yemek ve su dışında sizinle iletişimde olabilmek için netbookumu koyacağım. umarım şarj edebileceğim güvenli yerler bulabilirim.
0

1 Ocak, 03:30, İzmir

Perşembe günü ders çıkışı gittiğimiz Bornova maçından sonra farkettik bir şeyler olduğunu. Saat 3 civarıydı. Meydan tarafından gelen 4-5 polis aracı ve ambulans aşağı doğru hızlıca geçtiler. İlk başta terörist saldırısı olduğunu duyduk çevredekilerden. Özkanlar'a kadar yürüyerek inerken yanımızdan geçenlerin neredeyse hepsi bu olaydan bahsediyordu ve bütün duyduklarımız birbirinden farklıydı.

Migros önünde dağıldıktan sonra eve gittim ve televizyonu açtım. Bir salgından söz ediliyordu ve herkesin evinde kalması öneriliyordu. Telefonumu evde unuttuğumu bir kez daha hatırlayıp odama gittim. Bir sürü cevapsız arama vardı. Önce annemi aradım. Sakinleştirdikten sonra nerede ve kimlerle olduğunu sordum. "Foça'dayız hala teyzenlerle" dedi. "Orada kalın" dedikten sonra televizyondan duyduğum yarım yamalak bilgileri aktardım. Salgının doğruluğunu kabul edip yanlarına gidemeyeceğimi söyledim.

İşin ilginç yanı televizyonda ya da sonradan baktığım internette terörist saldırısıyla ilgili herhangi bir bilgi yoktu. Bu yüzden polis araçlarını ve ambulansları açıklamak için de "salgın" çok geçiştirici geliyordu. Bu düşünceler içinde biraz kestirmek için uzandım.

Gözümü birisinin çığlığı ve dış kapı zilinin kombinasyonuyla açtım. Ev zemin katta olduğu için kim olduğunu sormadan kapıyı açıp baktım. Kapıyı yumruklayan ve bağıran bir kız vardı. Şaşkınlıkla düğmeye bastım, hızlıca içeri girip kapıyı kapattı. Ardından kapıya vurmaya başlayan "şeyi" görünce "salgın"ın ne olduğunu anladım.

Kız koşarak merdivenleri çıkarken kapıyı kapattım. Bu sefer de ev kapısını yumruklamaya başlamıştı. "Aç lütfen! Her yerde zombiler var!" dedi. Bir süre kapıdan uzaklaşıp bağırışını dinledim. Sonra bir sessizlik oldu. Ardından ağlamaya başladı. "Salgın dedikleri bu mu? Herkes zombi mi oluyor?" dedim. "Evet... Metrodan buraya kadar kaçtım..." dedi ağlamayı kesip. Kapıdaki zombi konuşmamızı iniltileriyle ve yumruklarıyla bölüyordu. "Ayağa kalk delikten bakacağım" dedim. "Hasta olup olmadığını anlamak için bir belirti olmalı" diye bunu yapmam hayatımda aldığım en mantıklı karardı sanırım. Sırasıyla yüzünü, kollarını gösterdi. Kıyafetlerinde de herhangi bir yırtık ya da kan yoktu. Kapıyı önce araladım, daha detaylı baktım ve sonra içeri aldım.

Evin demir panjurlarının hepsini kapatıp televizyonu ve interneti takip etmeye başladık. Bilge'yle 2 gündür aynı konumda bekliyoruz. Açıkçası zemin kattayız ve tek güvencemiz de demir panjurlar. Nöbetleşe uyuyup arada panjurları aralayıp dışarı bakıyoruz. Bir de ev kapısının arkasına dolap koyduk. Su sıkıntımız var, yiyecek ise yeterli şimdilik. Elektrikler de arada gidip geliyor.

Birkaç saatte bir ikimiz de ailelerimizle görüşüyoruz. İki tarafta da sorun yok şimdilik. Annem ağlıyor her defasında. Orada bu mevsimde kimse olmadığı için rahatlarmış ancak benim için endişeleniyor. Televizyon izlememesini rica ettim, uymayacağını biliyorum.

Son olarak, dışarıdan gelen çığlık sayısında azalma var. İki defa birilerini kurtarmaya çalıştık, ikisinde de canımızdan oluyorduk. Yapacağımız pek bir şey olmadığına kanaat getirdik. Umarız çoğu kişi saklanmıştır, aksini düşünmek bile istemiyoruz. Şimdilik bir yere gitmeye niyetimiz yok, nereye kadar sürer bilmiyoruz. 3 saat önce yine dışarıdan silah sesleri geliyordu yeni yıla girerken.. Hoş, hala geliyor..