İstila Başlasın!

Bir virüs hayatımızı değiştirmek üzere…
Açgözlü ilaç şirketlerinin kontrolünü kaybettiği bu virüs insanları ve hayvanları zombilere dönüştürmeye başladı…
Virüs kan yoluyla bulaşıyor. Virüsten etkilenenler gördükleri tüm canlılara saldırıyor ve onları yiyorlar. Ufak sıyrık ya da ısırıklardan sonra kaçabilen canlılar ise 10 dakika ile 60 dakika arasında zombiye dönüşüyorlar.
Zombiler koşabiliyor…
Zombiler ilk olarak 30 Aralık 2010’da, akşam saatlerinde görülmeye başlandı…
Hayatta kalanlar haberleşmeye çalışıyor...
0

Anadolu Feneri, Fenere Yerleştik

etrafta gözüme çarpan birşey yoktu büyük ihtimalle kediydi.
...
gaza basıp kaçmaya başladım. yolda başıboş dolanan birkaç kişiyi ezdim. arkadan gelen sesle irkildim, "o başaramadı mı" diyordu sesin sahibi. arkamı döndüm, yaşı tahminen 60-65 civarında yaşlı bir amcaydı bu. ayrıca bir sürü koli ve çanta vardı araçta. bindiğimden beri bunları farketmemiştim. "ha-hayır yapamadı" diyebildim. sessizce ağladığını duyabiliyordum. doğu kapısı caddesinden ilerledik. anadolu kavağına geldik, herşey sakin görünüyordu. hiç durmadan devam ettim yola, 1 saat içinde anadolu fenerine ulaşmıştık.
burası dik bir yamacın üstündeki fenere ev sahibi olan, etrafında birkaç salaş balık lokantasıyla, karadeniz ve marmaranın birleştiği noktada, ufak bir balıkçı kasabasıydı. fenere çıkarken etrafta kimselerin olmadığını farkettim. hiçbir araba da yoktu. fenere sürdüm aracı.
fenerin demir kapısını yavaşça açtım. ağır bir küf kokusu beni karşıladı. etrafı kontrol ettim, temizdi. içerde ufak bir masa, bir tabure, bir televizyon, bir de elektrikli bir ısıtıcı dışında hiçbir eşya yoktu. spiral merdivenden yukarı çıkınca da yalnızca üstteki platforma açılan kapı bulunuyordu. kapıyı açınca sert karadeniz rüzgarı beni geri savurdu. hemen kapadım kapıyı.
amcayı ve eşyaları içeri taşıdım.
yol boyunca amcayla hiç konuşmamıştık. içeri oturduğumuzda da bir süre konuşmadık.
"o delikanlı beni kurtardı, adını biliyor muydun?" dedi. hayır anlamında başımı salladım. gözüm duvardaki koyunlu tabloya sabitlenmişti. "Yâ Hızır Aleyhisselâm..." dedi sesi titreyerek. başımı çevirdim bir an ona, gözlerinden yaşlar geliyordu. ürperdim bir anda, biraz da korkmuştum.
havayı dağıtmak için adını sordum amcaya, "Tayyar" dedi bitkin bir ses tonuyla. saate baktım, saat 6yı gösteriyordu, amcaya tarihi sordum, "ocağın biri" dedi aynı sesle. sonra konuşmaya başladık. saat 10a yaklaşırken konserve bişeyler yedik, ardından uykuya daldı amca. konuşmamızdan epeyce şey öğrendim. salgını, yalnızca başlarından hasar aldıklarında öldüklerini, herşeyi.
bu sabah tayyar amcayı fenerde bırakıp civardaki evleri yağmalamaya çıktım. birkaç ürkünç görünümlü köpekten kaçtım. hiçbir yaşam belirtisi yoktu bunun dışında. üstümü değiştirdim, sidik kokusundan bıkmıştım çünkü. evlerin birinde eski bir bilgisayar buldum. yanımızdaki lokantadan da taze sayılabilecek hamsi ve palamut. ufak bir tüp ve yemek gereciyle beraber geri döndüm.
internette biraz araştırma yapınca burayı buldum ve işte buradayım.
şimdilik rahatız. çantalardan birinden bir 45lik tabanca ve 3 kutu mermi çıktı. bir de pompalı tüfeğim var, 23 fişekle beraber. sanırım burada bir düzen kurabiliriz. buralar oldukça güvenli gözüküyor, ayrıca bir saldırı durumunda fenerin konumu çok uygun. 15 kilometrelik bir alanı gözleyebiliyorum. burası güvenli. sığınmak isteyen herkese kapım açık.
bol şanslar

0 yorum:

Yorum Gönder