İstila Başlasın!

Bir virüs hayatımızı değiştirmek üzere…
Açgözlü ilaç şirketlerinin kontrolünü kaybettiği bu virüs insanları ve hayvanları zombilere dönüştürmeye başladı…
Virüs kan yoluyla bulaşıyor. Virüsten etkilenenler gördükleri tüm canlılara saldırıyor ve onları yiyorlar. Ufak sıyrık ya da ısırıklardan sonra kaçabilen canlılar ise 10 dakika ile 60 dakika arasında zombiye dönüşüyorlar.
Zombiler koşabiliyor…
Zombiler ilk olarak 30 Aralık 2010’da, akşam saatlerinde görülmeye başlandı…
Hayatta kalanlar haberleşmeye çalışıyor...
1

Beykoz, Kapkaççı İş Başında

31 aralık sabahı, saat 2 civarıydı. nedense mehmet yavuz caddesinde zifiri karanlıktı her yer. ışıklar yanmıyordu. tek başına ürkekçe yürüyen kadını görünce tam benlik olduğunu anladım. spor ayakkabılarımın bağcıklarını kontrol ettim, beremi taktım, hızlı adımlarla kadına doğru yaklaştım. etrafı kontrol ettim, geçen tek tük araba dışında kimse gözükmüyordu. 2 metre vardı kadınla aramda, kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı, koşmaya başladım. kadın arkasını döndü çantasını kaptığım anda. çığlık atıyor ve çantayı bırakmakta direniyordu.kadını duvara doğru savurup yüzüne şiddetli bir tekme attım ve koşmaya başladım. tam büfenin yanından döneceğim sırada 2 adam silahlarını yüzüme doğrulttular. sivil polis olduklarını bağırıyorlardı. teslim oldum...
emniyete götürdüler beni. hemen hücreye attılar. etraf çok karışıktı. bağırışlar, telaşlı polisler herşey inanılmaz bir hızla akıp gidiyordu.
ne halt yediğimi düşünmeye başladım, tekrar hapse girmek istemiyodum. ama tek hayatım orasıydı, dışarda tutunamıyordum. bu düşünceler içinde uyuyakalmışım.
silah sesleriyle uyandım. yattığım metal oturaktan attım kendimi yere. korkunç sesler geliyordu. kapının çaprazındaydı hücrem. toy bir polis memurunun kapıdan ateş ederek girdiğini gördüm. mermisi bitti, göz göze geldik. o anda üstüne biri atladı ve boğazını ısırdı. yere yayılan kanı farkettim. olanlara hiçbir anlam veremiyordum. genç polisin çığlıkları yalın duvarlarda yankılanıyordu. hücrenin karanlık köşesine kadar sürünüp olanları dehşet içinde izlerken altımı ıslattığımı farkettim. 2 kişi daha gelip yerdeki polisi yemeye başladılar.
bu manzarayı 3 saat boyunca izledim. ziyafetleri sona erdiğinde, yerde bir kaç kemik ve büyükçe bir kan çemberi dışında hiç bir iz kalmamıştı memurdan. odanın içinde biraz daha dolandılar. 2 tanesi geldikleri kapıdan dışarı çıktı ama çıkarlarken nasıl olduysa kapı kapandı. 3.sü odanın içinde dönüp durmaya devam etti.
hareketsiz biçimde bir saat daha geçirdim, ta ki beni farkedene kadar. demir parmaklıktan içeri kollarını saallayarak bana ulaşmaya çalışıyor, hırlama türü sesler çıkarıyordu. hücremdeki tek eşya tek tarafı duvara sabitlenmiş, 3 tane de ayağı olan metal oturaktı. oturağın altında destek niteliği gören metal bir ayagı tekmelemeye başladım. bir süre sonra kaynak yerinden koptu ama hala yerle bağlantısı vardı. sallayarak ve sarsarak yerinden çıkardım.
yerin altından çıkan kısmıyla beraber 50cm civarında ağır bir demir sopam olmuştu. içeriye salladığı kollarına savurdum sopayı. dirsekleri kırıldı adamın, ama hiçbir acı belirtisi göstermiyordu. sivri kısmını karnına sapladım. yine üstüme gelmeye çalıştı. korkudan titriyordum, sivri kısımla başına 3 darbe vurdum üst üste, son vuruşumda tamamen girdi sopa. suratıma kan tükürdü bağırarak ve ardından yere yığıldı.
korkudan titreyerek tekrar uykuya daldım.
dürtülmeyle uyandım, insan sureti gördüm, avazım çıktığınca bağırmaya başladım. ağzımı tuttu hemen. susmamı, yaratıkların sese geldiklerini söyledi. şakaklarımdan soğuk terler döküyordum, tamam anlamında başımı salladım. yavaşça elini çekti. yerdeki cesedi gösterdi, "iyi iş çıkarmışsın, eli silah tutacak birine benziyosun yoksa seni bırakırdım burda" dedi. üstünde sarı renkli bir çeşit üniforma vardı. "şimdi silah bulmamız gerek" dedi. metal sopamı aldım yerden. o önde, ufak tabancasıyla, ben de gerisinden koridora çıktık. her yer cesetler ve kanlar içinde, ekşi bir kokuyla insanın midesini bir anda bulandıran atmosfere kapılıp kusmaya başladım. 2 el ateş etti, yere serilen insanları gördüm. bana baktı, şok geçirdiğimi anladı, iki tokat attı bana. gerçektende kendime geldim. yürümeye devam ettik, bir pompalı tüfek ve yere saçılmış bir sürü fişek buldum küçük bir odada. ceplerime alabildiği kadar fişeği doldurdum. o da birkaç tabanca daha bulmuştu. "şimdi dışarı çıkıcaz, umarım iyi bir koşucusundur" dedi. bir kat merdiven çıktık, o saldırgan insanlarla karşılaşmadık. merdivenler bittiğinde duvarın köşesinden baktık. 8 tane saldırgan insan gördük, boş boş geziniyorlardı. "tamam, şimdi ateş ederek dışarı kaçıcaz, geriye bakmak yok, sadece koş. kapının önündeki yeşil eski volswagen minübüse gircez ve kaçıcaz" dedi. "tamam" dedim. bana dönerek "konuşabiliyormuşsun demek" dedi gergin biçimde.
ardından "koş!" diye bağırdı ve ateş açarak koşmaya başladık. ilk atışımda 2 kişiyi yere serdim. tüfeği 6 kere ateşledim ve içinde mermi kalmadı. koridorun sonuna geldiğimizde o biraz gerimde kalmıştı. minübüse bindiğimdeyse arkama bile bakmadan kaçtım. geriden ne bir çığlık, ne de bir bağırma sesi geldi. başaramadığından eminim.
şu an anadolu feneri'ndeyim. Dışardan bazı sesler geliyor. kontrol etmem gerek. geldiğimde devamını yazcam.
tetikte olun

1 yorum:

Hunter

Aramıza Hoşgeldin.

Bol Şans...

Yorum Gönder